Kırmızı et, toplumun en temel besin kaynaklarından, temel tüketim maddesi. Buna itirazı olan var mı? Yok! Olamaz da. O zaman, böylesine önemli bir besin kaynağını insanların tüketmesi için ortaya çıkan engellerin kaldırılması gerekiyor.
Gidişattan herkes şikâyetçi; esnaf dertli, tüketici tedirgin!..
Kırmızı ette yaşanan fiyat istikrarsızlığı ve kontrolsüz zam, kafaları karıştırmaya devam ediyor. Piyasalar durgun, girdi maliyetleri stabil, ette arz sıkıntısı da yok. Peki, bu oynaklık neyin nesi? “Düğün değil bayram değil, eniştem bize niye geldi?” hesabı!
Bir kilogram kıyma 350 lira ile 800 lira aralığında olamaz, hem 400 liraya hem de bin liraya kuşbaşı alınabiliyorsa bu durum serbest piyasa ekonomisi ile tarif edilemeyecek kadar büyük bir problemdir ve o ülkede köklü bir sıkıntı var demektir. Böyle bir coğrafyada, huzur ve adaletten dem vurulamaz!
Arz sıkıntısının bitmesi birilerini rahatsız mı ediyor, kargaşa çıkmasını arzulayanlar mı var, İstikrarsızlık mı isteniyor? Aç gözlüler daha fazlasını mı istiyor?
Nedir yani?
Kirli ellerinizi milletin cebinden, cüzdanından çekin, düşün artık insanların yakasından!
Piyasadaki kaygan zeminden herkes şikâyetçi; kasaplar dert yanıyor, lokanta ve restoranlar piyasayı takip etmekte zorlandıklarını ifade ediyor, son tüketici çaresizlik içerisinde.
Tepki ortak; kırmızı et fiyatları çok yüksek… Peki ya çözüm?
Yeterli sayıda yerli üretim. Mümkün mü! Neden olmasın!
Bu anlamda Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı’dan gelen “et ithalatı” çıkışını önemli buluyorum. Bakan Yumaklı, “Hayvansal üretimin artırılması üzerine et ithalatının üç yıllık planlama dönemi ile sona ereceğini” ilan etti.
Üç yıllık planlama dönemi sonunda dikkat çekici hayvan varlığı rakamları var. Örneğin büyükbaş hayvan varlığını 16,6 milyondan 17,7 milyon başa, küçükbaş hayvan varlığını da 52,4 milyondan 61,1 milyon başa çıkarılacağı ifade ediliyor. Bakan Yumaklı, çok iddialı bir çıkış yaptı ve planlama dönemi sonunda et ithalatını ülke gündeminden çıkaracaklarını açıkladı.
Bekleyip göreceğiz…
Aslında aynı durum, sebze ve meyve fiyatları için de geçerli. Malum, yaz aylarının bereketli mahsul akışı durma noktasına geldi. Pazar tezgâhlarındaki alışveriş şenliği, yerini güz zamlarına bıraktı. Tarladaki/bahçedeki ürün seraya taşındı. Öyle bir taşınma ki evlere şenlik!
35 liraya satılan domates 60 liraya, 30 liraya satılan biber çeşitleri 90 liraya fırladı. Kabak ve patlıcan gibi sebzeler de aynı zam oranlarıyla satılıyor. Bu kadar zam oranı hakkaniyetli değil, böyle bir zam uygulanacak kıtlık yok. Aslında vicdan ve kanaat kıtlığından başka problemimiz yok!
Örneğin, patates ve soğanda bereketli bir hasat dönemi yaşanıyor. Rekolte, beklentinin üzerinde. Buna rağmen fiyatlar aşağı yönlü seyretmiyor. Yani birileri neye karar verirse tüketici o fiyatlardan ürün satın almak zorunda gibi bir durumla karşı karşıyayız.
Demem o ki fiyatlar uçunca arz-talep dengesini bahane eden uyanıklar, bu iki üründeki bolluğa rağmen fiyatları aşağı çekmiyor.
“Ürün ucuzlamasın” diye yol kenarlarına döküp yine de vatandaşın yemesine rıza göstermeyen bencillerle aynı havayı teneffüs ettiğimiz için utanıyorum.
Zam, bu ülkenin gerçeği! Eskiden de sel, don vb. sebeplerle ürün kıtlığı veya söylentisi yayıldığında ürünler zamlanırdı. Ama böyle uçuk rakamlar olmaz, 5 lira, bilemediniz 10 lira artış yaşanırdı. Öyle bir hâl aldı ki mevsim geçişlerinde ya da benzer olumsuzluklarda ürün bir anda iki katı fiyata çıkabiliyor.
Türkiye Yüzyılı hatırına, Türk tüketicisinin yüzü suyu hürmetine bu çarpıklığı sorgulamaya değmez mi, bir denetim seferberliği için geç kalmıyor muyuz?
Denizlerde, Allah’ın verdiği palamut bereketini bile tüketiciden sakınan bir zihniyetle karşı karşıyayız. Balık hallerinde açıklanan toptan fiyatlarla perakende tezgâhlarındaki tarifeler arasında yaşanan uçurumu nasıl izah edebiliriz? Örneğin “taze Şile palamudu” diye tezgâhlarda arz edilen palamudun fiyatı, maalesef 150 liranın altına inmedi. Oysa halden çıkış fiyatları 40-50 liraya kadar inen palamut, çok daha uygun fiyatlara mutfaklara girebilirdi. Kırmızı et fiyatlarından dolayı et tüketmekte zorlanan Türk tüketicisi, bu ihtiyacını balık etiyle giderebilirdi. Ama ağalar, buna bile müsaade etmedi!
Yapılan düpedüz ahlaksızlıktır, açgözlülüktür, fırsatçılıktır.
Yetkili kişi ve kurumları, denetim için göreve davet ediyorum. Vatandaşın nefes alabileceği hemen her alanı kapatmaya çalışan tatlı su kurnazlarına fırsat verilmemeli.
Eğer ağırdan almaya devam edilirse maddi ve manevi anlamda daha büyük kayıplar yaşayacağımız kesin!
Şimdiden tedbir almakta fayda var.