Bizim nesil Emine Işınsu’yu (17 Mayıs 1938-5 Mayıs 2021) daha çok 2000’lerin başlarından itibaren yayınlanan biyografik romanlarıyla tanıdı. Yunus Emre, Hacı Bayrâm-ı Velî, Hacı Bektâş-ı Velî, Niyâzî-i Mısrî gibi Türk tasavvuf geleneğinin büyük isimlerine dair bu romanlar geniş kitleler tarafından okundu ve okunmaya devam ediyor. Bu anlamda Işınsu’nun biyografik romana önemli bir canlılık getirdiğini söylemeliyiz.
İlk kitabını 1956 senesinde yayınlayan Emine Işınsu şiir, hikâye, roman, tiyatro, deneme gibi farklı türlerde otuza yakın eser kaleme almış, zamanın pek çok gazete ve dergisinde yüzlerce makaleye imza atmıştır. Çocukluğunun bir bölümünü Kırklareli’nde geçiren Işınsu, babaannesinden ve babasından Balkan Türklerinin karşılaştıkları zulümleri dinleyerek büyümüştür. Bu nedenle Balkan Türkleri onun hayatında önemli yer tutar.
Anne tarafı ise âlimler, kahramanlar, şairler yetiştiren Erzurum’un köklü ailelerinden biridir. Dedesi, Avnullah Kâzimî Bey gazeteci, anneannesi şiire düşkün bir hanımefendidir. Işınsu’nun annesi Halide Nusret Zorlutuna ise Türk edebiyat tarihinin önemli isimlerindendir. Kültürlü ve sosyal bir aile ortamında yetiştirildiğinden okuma ve yazmaya olan ilgisi henüz ilkokul döneminde başlamıştır.
Ortaokul ve liseyi Ankara’da bitirdikten sonra bir süre ABD’ye giden Işınsu ülkeye döndükten sonra üniversitelerin İngiliz Dili, İşletme, Hukuk, Felsefe gibi bölümlerine girmiş fakat öğrenciyken evlenmesi ve ailevi sorumluluklarının artması nedeniyle eğitimini yarıda bırakmak zorunda kalmıştır. Işınsu’nun tahsil hayatındaki bu hareketlilik muhayyilesinin gelişmesine ve anlam arayışını merkeze alan eserler yazmasına imkân sağlamıştır.
Işınsu 1966’dan itibaren yazdığı romanlarla Türk milletinin yok edilmek istenmesi karşısında âdeta sessiz bir çığlık hâlinde milletin hassasiyetlerine tercüman olmuştur. 20. yüzyılda Türklerin farklı coğrafyalarda maruz kaldıkları zulümleri tarihe not düşerek her şeyden önce insan olma sorumluluğunu yerine getirmiştir. Türkiye’nin 1960-1980 arasında yaşadığı sancıları; siyasal, toplumsal, kültürel ve ekonomik buhranları, ‘çağa şahitlik etme’ bilinciyle kaleme almıştır. Bir dönemi, farklı veçheleriyle anlamaya ve anlamlandırmaya çalışmış; ideolojilere yenik düşüp heder edilen bir nesli ve maruz kaldıklarını tüm gerçekliğiyle yansıtmıştır.
Işınsu, eserlerinde olaydan ziyade, insan üzerinde yoğunlaşır. İnsanın konumunu tayin etmeye çalışır. İnsanı değişime açık bir varlık olarak gören Işınsu; bu değişimi, çatışma ve içsel arayış bağlamında ele alır. Tasavvuf kültürünün engin dünyasını ve tasavvufî şahsiyetleri, bir menkıbe havasında değil, insanî vasıflarıyla anlamaya çalışır. Yunus Emre, Niyâzî-i Mısrî, Hacı Bayrâm ve Hacı Bektâş gibi gönül erenlerini de değişim ve arayış izleği bağlamında ele alır. Bu gönül erlerinin yaşadığı içsel ve toplumsal çatışmaları, değişimleri, tesirlerini; dönemin ruhunu temele alarak değerlendirir.
Mehmet Çınarlı, bir hatırasında Emine Işınsu’nun Hisar dergisine 1954 yılında, henüz on altı yaşındayken gönderdiği şiirin altına attığı imzada, soyadı olan Zorlutuna’yı kullanmayışının tuhafına gittiğini belirterek; “Acaba, Işınsu babasına, anasına bağlılığını reddeden asi evlatlardan biri miydi? Öyle değilmiş. Sanat hayatına adım atarken Zorlutuna soyadının sağlayacağı hazır şöhretten faydalanmak istememiş, edebiyat dünyasında Emine Işınsu olarak sırf kendi gücü, kendi kabiliyetiyle yer edinmeyi uygun görmüş. Bu gerçekten saygıya, alkışlanmaya değer bir davranıştı.” açıklamasında bulunmuştur.
Emine Işınsu; Hisar, Kadın, Dost dergileri ile Sabah ve Yeni İstanbul gazetelerinde edindiği tecrübenin etkisiyle annesi Halide Nusret Zorlutuna ile “Ayşe” adlı bir kadın dergisi çıkarmaya karar verir. Onun asıl başarısı; Ayşe dergisini, Türk Yurdu’nun kapanmasıyla doğan boşluğu doldurmak amacıyla “Töre” dergisine çevirmesi ve bu isimle çıkarmaya başlamasıdır. Bu dergi 1969-1981 arasında Emine Işınsu yönetiminde çıkmış ve Türk fikir hayatında önemli bir boşluğu doldurmuştur.
Fikir dünyasının oluşumunda aile çevresinin etkili olduğunu dile getiren Işınsu, bu duygularla yetiştirildiğini ve eserlerini de bu doğrultuda oluşturduğunu şöyle dile getirir: “Milliyetçi ve Müslüman bir ailede yetiştim. Babam askerdi, evimizde daima Müslüman ve Milliyetçi bir hava hâkimdi. Ben bu duygularla büyüdüm.”
Romanlarında yüreğini ortaya koyarak yazan Işınsu’nun anlatımı; sıcak, samimi ve gerçekçidir. Romanlarının konularını, yaşanmış olaylar ve gerçek hayattan alan Işınsu, yaşayan Türkçeyi kullanmaya dikkat etmiştir. Çok yönlü bir yazar olan Işınsu; yaşadığı toplumu, idrak ettiği dönemi gözlemleyerek bunu eserlerine yansıtmıştır. Roman yazmayı bir varoluş sebebi olarak gören Işınsu; insanı, insanın anlam arayışını, yabancılaşmasını, kendi değerleriyle var olmasını, bireyleşme sürecini; toplumun geçirdiği değişimleri, yaşadığı çalkantıları; Anadolu dışındaki Türklerin varoluş mücadelesini kendine has üslubu ve derinlemesine tahlillerle anlatmasıyla Türk romancılığında önemli bir yere sahiptir. Pek çok ödülün de sahibi olan Işınsu 5 Mayıs 2021’de vefat etmiş, Hacı Bayrâm-ı Velî Camisi’inde kılınan cenaze namazının ardından Gölbaşı’nda toprağa verilmiştir.
Ruhu şad, mekânı cennet olsun.