Başbakanlık Yurt dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) ile Stratejik Düşünce Enstitüsü (SDE) tarafından düzenlenen Ortadoğu Düşünce Kuruluşları Buluşması için Ankara’dayım.

Farklı ülkelerdeki düşünce kuruluşlarından gelen çok değerli konuklar var.

Bölgede yaşanan gelişmeler üzerine görüş alışverişinde bulunmak için güzel bir fırsat.

Programdan bir gün önce akşam yemeğinde buluştuğumuz konuklardan birinin söyledikleri hala kulaklarımda çınlıyor:

“Bizim bölgedeki en büyük sorunlarımızdan biri Türkiye’nin bölgeye dönmekte geç kalması.”

Evet; Türkiye bölgeye dönmekte maalesef oldukça geç kaldı ve yine konuğumuzun dediği gibi bu son fırsat.

Türkiye, bölgeye daha aktif müdahale etmeli.

“Bu mutlaka askeri müdahale anlamına gelmiyor” diyor Libyalı konuğumuz:

“Çeşitli ittifaklarla ve siyasi girişimlerle bunu başarabilir.”

Konuğumuzun tespitlerine katılmamak mümkün değil.

“Huzurlu ve İstikrarlı Bir Ortadoğu İçin Ortak Vizyon İnşası” başlığıyla gerçekleştirilen buluşmaya gelince…

Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş’in onur konuğu olduğu program, SDE Ortadoğu Koordinatörü Ahmet Uysal’ın konuşmasıyla başladı ve daha sonra SDE Başkanı Birol Akgün, enstitülerinin çalışmaları hakkında kısaca bilgi verdi.

Üçüncü konuşmacı Arap Birliği’nin Ankara’daki temsilcisi Büyükelçi Muhammed El-Naciri, bölgenin başlıca sorununun dışarıdan müdahale olduğunu ve problemleri bölgede çözecek mekanizmanın bulunmadığını söyledi.

Konuşmasına, İsrail’in Mescid-i Aksa baskınını kınayarak başlayan YTB Başkanı Kudret Bülbül’ün ardından kürsüye gelen Tuğrul Türkeş de yine bölgenin sorunlarına yine bölgede ve yerli çözümler bulmanın önemine dikkat çekti.

“Türkiye Ortadoğu’daki gelişmelere kayıtsız kalamaz” dedi ve yaşananları 20. yüzyılın kriterleriyle anlayamayacağımızı belirtti.

Türkeş’in bu yerinde tespitlerinin ardından Arap Baharı’yla ilgili dile getirdiklerinden ise, Arap coğrafyasındaki özgürlük ve demokrasi taleplerini “Batı komplosu” olarak gördüğünü anlıyoruz.

Programın çay molasından sonraki bölümünde Yemenli diplomat Talal Camil, Yemen’de yaşananlar hakkında bilgi verdi ve savaş sonrası dönemin tehlikelerine dikkat çekti.

Devlet kurumlarının yeniden inşası, toplumda silahın yaygın bir şekilde bulunması, bölgecilik, önemli siyasi aktörlerin ikinci plana itilmesi…

Camil’in “önemli siyasi aktör” dediği Müslüman Kardeşler’in Yemen kolu Islah Partisi.

Sabah kahvaltıda aynı konuyu konuşmuştuk ve Yemen’de Islah Partisi olmadan çözümün mümkün olmadığına dikkat çekmişti.

Bu tür programlarda katılımcılarla yapılan ikili, üçlü sohbetlerdeki görüş alışverişleri özel yorumlar ve bilgiler edinme açısından daha yararlı olabiliyor.

Örneğin Birleşik Arap Emirlikleri’nin Suudi Arabistan’a göre daha hızlı manevra yapabildiği ve Yemen’de Islah Partisi’yle diyalog kurduğu, Abu Dabi’nin Suudi Arabistan’ın önüne geçerek attığı bu adımın Riyad’ı rahatsız ettiği değerlendirmesini duyabiliyorsunuz.

Darbe girişiminin başarısız olduğunu, Hafter ve adamlarının Libya’nın geleceğinde rolü olmadığını ve bu konuda taraflar arasında görüş birliği sağlandığını öğreniyorsunuz.

Yemenli konuğumuzun ardından Libyalı mütefekkir Nasır El Mani’nin Libya’da yaşananlar hakkında anlattıklarını dinledik.

El Mani, öncelikle Libya devriminin bugüne kadar geçirdiği önemli aşamaları anlattı özetle.

“Demokrasi istiyoruz fakat demokrasi kültürüne sahip değiliz, barış istiyoruz fakat barış kültürüne sahip değiliz” diyen El Mani, mevcut aşamada demokrasi ve barış kültürünün inşasına ihtiyaç olduğunu ifade etti.

Libyalıların diyalog için tarafsız arabulucuya ihtiyaçları olduğuna ve tüm dünyanın gözü önünde Libya halkının iradesine dışarıdan yapılan müdahaleye dikkat çekti.

Ve çok önemli bir şey söyledi:

“Bugün krizleri yönetirken ve çözmeye çalışırken aslında geleceği inşa edersiniz.”

Ankara’da düzenlenen Ortadoğu Düşünce Kuruluşları Buluşması bugün de devam edecek.

Yemen’den Libya’ya, Hindistan’dan Eritre’ye birçok düşünce kuruluşundan konukları dinleme fırsatı veren SDE ve YTB’ye teşekkürler…