Yaklaşık 15 yıl önce bir finans kurumu bizden klasik müziğimizin büyük üstadı Itri’nın mezarına, onun meşhur tekbirini sensörlü bir düzenekle yerleştirmemizi istedi. Ses kayıtlarını yaptıktan sonra mezara bir duyarlı cihaz yerleştirdik. Herhangi bir canlı mezara yaklaşınca cihaz çalışıyor ve yüksek sesle tekbir getiriliyor. Unuttuğumuz bir mesele vardı; geceleri mezarlarda yatan garibanlar, bir de yakında bulunan mezarları ziyaret edenler tekbir seslerini duyunca büyük bir panik içinde kaçışıyorlardı. Bu konuyla ilgili şikâyetler almıştık. Hepimiz mezarlık ve korku üzerine çok sayıda hikâye dinlemişizdir. En son başkaları tarafından götürüleceğimiz yerden kaçmayı tercih ederiz, hiç ölmeyecekmişiz gibi.
Teknoloji çok gelişti. Artık mezarlardan görüntülü 24 saat esaslı hatimlerin okunduğu zamana geldik. Herhalde kıyamet alameti bu olsa gerek; ama yaşarsak daha çok şey göreceğiz. Bir sohbet sırasında, ülkemizin meşhur hocalarından biriyle konuşurken, namazın televizyondan imama uyarak ifa edilebileceğini söyledi. Bu konuşma yapılırken dijitalleşme bu kadar yaygınlaşmamıştı. Hocaya “Hocam ben televizyoncuyum, yıllardır bu işi yapıyorum. Ekrandan bu işler olmaz, ibadet şahsın ve şahısların bizzat katılımıyla olmalı. Kur’an-ı ekrandan dinlemekle, okumak, namaz kılmak, hac yapmakla haccı ekrandan seyretmek aynı şey değildir.” dedim ama çok ikna edici olduğumu söyleyemem.
Dijital teknolojinin yaygınlaşmasıyla, bilgiye ulaşmak kolaylaştı. Bu durum dini bilgilerin elde edilmesi için de geçerlidir. Mesela yabancı ülkelerde kıble bulmak oldukça sorun teşkil ederdi. Gayri Müslim yerlerde kıbleyi bulmak oldukça zor olurdu. Teknoloji bu meseleyi bitirdi; cep telefonunuzdan kıbleyi, bulunduğunuz yerin namaz saatlerini saniyeler içinde öğrenebiliyorsunuz. Kur’an-ı Kerim’i istediğiniz ünlü hafızdan farklı makamlarda cep telefonunuzdan dinleyebiliyorsunuz. Bir fıkhi meselenin cevabını internet aracılığıyla saniyeler içinde öğrenebiliyorsunuz.
Teknolojinin getirdiği mesaj bolluğu içinde hangisinin doğru olduğu sorusu karşımıza çıkıyor. Aradığınız sorunun doğru cevabını verecek otoriteye ulaşmak, bu kadar kirli bilgi arasından oldukça zor. Doğru bilgiye ulaşmak içinde bilgiye ve birikime ihtiyaç var. Dijital ormanda herkes kendisini aslan kral olarak sunuyor.Herkes âlim, herkes molla…
Bilginin müminin yitik malı olduğu bilinciyle hangi araçla olursa olsun bilgiyi elde etmenin mübah olduğunu bilerek hareket etmeliyiz. Ancak araçlarında kendi dilleri olduğunu, hangi araçtan hangi bilgiyi doğru elde edeceğimizi de bilmek mecburiyetindeyiz. Yoksa dijital ormanda aslan krallara yem olmak çok kolay olacaktır. Gazetenin, radyonun, sinemanın, televizyonun, yeni medyanın bir dili, sınırları var. Bir enformasyonu kendine mahsus bir üslupla sunma biçimi var. Bu konular dini, milli ve manevi konulara vakıf iletişimciler tarafından akademik düzeyde, ilmi seviyede ele alınmalıdır.
Mutlu ve kederli zamanlarda yine fiilen, yüz yüze yapılan işin öncelikle yapılması gerekir. Bizzat katılarak içinde bulunamadığımız yerlerde bulunanlara ikinci öncelik olarak sesimizle ulaşmak o da imkânsızsa yazıyla ulaşmak doğru olacaktır. Yangında kurtarılmayı bekleyen canlar için sosyal medyadan paylaşım yapmak bir anlam ifade etmez. Eğer olaya şahitsen bizzat canınla duruma müdahale etmelisin. Sözle ve yazıyla yapılacak dua ikinci planda yapılacak iştir.
Sosyal medya üzerinden ayet, hadis veya ünlü bir âlimin sözleri paylaşılırken çok dikkatli davranmak gerekir. Bir ayetin mealinin ehil eller tarafından yapıldığından emin olmak ve ondan sonra paylaşımda bulunulmalı. Bir güzel sözü veya yazıyı paylaşırken bunun kime ait olduğuna dair titiz davranılmalı. Maymun iştahlılıkla önüne gelen her mesajı başkasına göndererek ‘’bende bu işlerden anlarım’’havasına girilmemeli.
Diyanet İşleri Başkanlığı, ilahiyat fakülteleri dijitalleşmeyi yakından takip ederek bu alanın imkânlarıyla doğru bilgileri topluma ulaştırmalıdırlar.