13 Temmuz’da eski ABD Başkanı Donald Trump’a karşı düzenlenen suikast girişimin ardından beklendiği üzere iki şey yaşandı. Birincisi, suikasta dair bir sürü görüş ileri sürüldü; ikincisi, bu teorilerin neredeyse tamamı komplo teorisi olmakla suçlandı. Komplo teorilerinin merkezinde her zamanki gibi ‘derin devlet’ yer alıyordu.

Gerçekten derin devlet diye bir şey var mı, varsa nerede, mensupları kimler?

İngilizce’de ‘derin devlet’ karşılığı olarak genellikle ‘The Establishment’ kelimesi kullanılır. “Müesses nizam”, “kurulu düzen” şeklinde dilimize çevirmek mümkün.

Müesses nizam basitçe, bir ülkede güce ve etkiye sahip olan kişi ve kuruluşları ifade ediyor.  Bu kişi ve kuruluşlar ekonomik, siyasal ve toplumsal pek çok alanda etki sahibi.

Az ya da çok; elbette her kurumun bir etki gücü var. Müesses nizamı ‘derin’ yapan, ülke yönetimini şekillendirmeye çalışması. Ayrıca, vatandaşın değil kendi gündemini takip eden bu seçkin azınlığın, farklı güç dinamikleri ve iç işleyişi mevcut.

Derin devlet, birçok yazar ve akademisyen tarafından tartışılmaya devam ediyor. Ama ben bugün konuyu sosyal medya, özellikle Twitter (X) üzerinden ele almak istiyorum.

Ama önce biraz eskiye, 1953 yılına gidelim.

Görünüşe göre 1953 yazında İran ordusu bir darbe yapmış ve Başbakan Muhammed Musaddık devrilmişti.

Komplo teorilerini kabul etmeyenlere göre her şey gayet açıktı: Yönetimden mutsuz İran vatandaşları, özellikle toprak sahipleri ve dini çevreler ordunun bir kesimiyle hareket etmiş ve darbe gerçekleştirilmişti.

Oysa gerçekte yaşananların ortaya çıkması için 60 sene geçmesi gerekti. 2013’te kamuoyuna açılan ABD Ulusal Güvenlik Arşivi'nde yer alan dokümanlar, darbede CIA’in rolünü resmen belgeledi.

Peki, ülke dışında yönetimi şekillendirmeye çalışan The Establishment, ülke içinde de aynısını yapıyor olamaz mı?

Sosyal medyanın, en çok müesses nizama yaradığı bir gerçek.

2007 yılında FBI’ın herhangi bir mahkeme kararı olmadan ABD vatandaşlarını izlediği Prizma programı, Edward Snowden tarafından ifşa edilmişti.

2016 ABD seçimleri sonrası, bir tanesi Facebook veri skandalıyla diğeriyse Rus Askeri İstihbaratı’nın (GRU) seçimlere sosyal medya üzerinden müdahalesiyle ilgili iki soruşturma açılmıştı. Sonuçta, Facebook 5 milyar dolar ceza ödedi.

2020 ABD seçimleri ve sonrasında yaşananlar ise tam bir şenlik.

Seçimden önce 2020 Mart’ında, Amerikan kurumları yayınladıkları ortak bildiride “yabancı aktörlerin ülke seçmenlerinin algılarını şekillendirmeye çalıştığını, Amerikalıların da bu durumun farkında olması gerektiğini” söylediler. Ekim ayındaysa istihbarat kurumları başkanları “Kime oy verirseniz verin, biz demokrasimizi ve tercihlerinizi koruyoruz.” içerikli bir bildiri yayınladılar.

Dışarıdan bakıldığında, 2020 seçimlerinde sosyal medyada rüzgâr Biden’dan yanaydı. Fakat Elon Musk Twitter’ı aldıktan sonra bu rüzgârın bizzat FBI tarafından estirildiği anlaşıldı. Hani, seçimden önce “Merak etmeyin, dışarıdan kimseyi karıştırmıyor, sizin tercihlerinizi koruyoruz.” açıklamasına imza atan FBI tarafından…

Bizzat FBI’ın yönlendirmesiyle seçimlerde Biden’ın imajına zarar verecek haberler sansürlenmişti.

“Aykırı” bulunan görüşler ya “dezenformasyon” ya da “nefret suçu” diye işaretlenmiş. Mesela oğul Hunter Biden’ın dizüstü bilgisayarında yer alan çocuk pornosuna ait içerikleri gösteren internet bağlantıları, Twitter yönetimi tarafından akıştan kaldırılmış.

FBI, bir taraftan sansür talebinde bulunurken bir yandan da bunun yerine getirilmesi için Twitter çalışanlarına 3,5 milyon dolarlık fazla mesai ücretlerini cepten ödemiş.

Twitter çalışanları neredeyse her gün müesses nizam kurumlarından “bilgilendirilmişler”. FBI’ın dış siber saldırılarla ilgilenen birimi “Yabancı Etki Görev Gücü” (FITF) bile Twitter’a baskı yapmış. Sadece FBI değil, CIA, Pentagon ve Dışişleri de işin içine girmiş. Hatta çalışanlar CIA’in agresif tavırlarına isyan etme noktasına gelmişler.

Kısacası olay bir “ulusal güvenlik” veya “dış müdahale” meselesi değil. Trump’ı istemeyen Amerikan müesses nizamı, sosyal medya aracılığıyla kontrol sağlamaya çalışmış ve onu bir “propaganda silahı”na çevirmiş.

Açıkçası ABD derin devleti, 2020 seçimlerinde Trump’a zaten bir “silah” doğrultmuş. Son suikast girişiminde kullanılan silahı doğrultanın gerçekte kim olduğunu, hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz.

Ama 2005’ten sonra derin devletin iş çevirdiği mekânları çok derinlerde değil, sosyal medya şirketlerinin merkez binalarında aramak galiba daha doğru olacak.