Haydi, gözünüz aydın!

İnsanoğlu kendisi gibi zeki ve yaptıklarını taklit edebilen makineler konusunda önemli bir eşiği daha geçti.

“Yapay zekâ şirketi OpenAI'ın o1 modeli Mensa giriş sınavına girmeye hak kazanan ilk yapay zekâ oldu!”

Evet, haber tüm dünyaya böyle duyuruldu.

OpenAI şirketini duymuşsunuzdur. Şirket, Sam Altman ve Elon Musk gibi isimler tarafından 2015 yılında kâr amacı gütmeyen bir yapay zekâ araştırma kuruluşu olarak yola çıktı. (Evet, Jerusalem Post tarafından dünyadaki en etkili Yahudi seçilen Sam Altman)

O zamanlar şirketin genel amacı, tüm dünyaya “insanlığa fayda sağlayabilecek, arkadaş canlısı bir yapay zekâ hakkında araştırma yapmak” olarak açıklandı.

Fakat şirket 2019 yılında kâr amacı gütmeyen bir kuruluştan "sınırlı derecede kâr amacı güden" bir kuruluşa dönüştü.

OpenAI zamanla iki konuda dünyada öncü konumuna geldi. Bunlardan bir tanesi yapay zekâya dayalı sohbet robotları geliştirmek, diğeriyse günlük dili komut olarak kullanarak resim ve video şeklinde dijital görüntüler oluşturmaktı.

Hani şu hep adını duyduğumuz ChatGPT var ya; işte o OpenAI firması tarafından geliştirildi.

ChatGPT ile ortaya çıkan devrimi anlatmaya gerek yok. Mensa giriş sınavına girmeye hak kazanan o1 ChatGPT'nin yeni bir versiyonu.

Bu yeni model “tarihin gerçek anlamda ilk ‘akıl yürütebilen’ yapay zekâsı” şeklinde tanıtıldı.

OpenAI’ın bu yeni modelindeki en büyük yenilik, geliştirilmiş muhakeme becerileri. Muhakeme, insan zihninin dış dünyadaki gerçekliği kavrayabilmesini sağlayan bir “analiz etme ve anlamlandırma” süreci.

Derin sorgulama yapabilme yeteneği insan muhakemesinin önemli bir boyutu.

“Akıl yürütebilen”, “muhakeme edebilen” o1 modeli, bir problemi yanıtlamadan önce daha fazla zaman harcayarak çözüm sürecini derinlemesine düşünmek üzere eğitildi.

Bu yüzden o1 modeline bir istem verildiğinde hemen cevaplamıyor; akıl yürütüyor. Böylelikle daha doğru bir çözüm elde ediliyor.

OpenAI-o1 modelinin fizik, kimya ve biyoloji alanlarındaki kıyaslama testlerinde doktora öğrencilerine benzer bir performans sergilediği ve ABD Matematik Olimpiyatı için yapılan elemelerde ilk 500’e girdiği iddia ediliyor.

Gelelim Mensa’ya. Mensa sadece üstün zekâlıların üye olduğu bir topluluk. Bilinen en büyük ve en eski “yüksek IQ topluluğu”.

Zeki insanları bir masa etrafında topladığı için topluluğa Latincede “masa” anlamına gelen Mensa adı verilmiş. Bu masaya oturmak yani Mensa’ya üye olabilmek için 130 veya üzeri bir IQ puanı gerekiyor.

Einstein’ın IQ puanın 160’ın, Newton’unkinin ise 190’ın üzerinde bir yerlerde olduğu düşünülüyor.

Bu arada önemli bir ayrıntıyı da aktarmam gerek.

2020’nin eylül ayında, “Bir yapay zekâ sizce en erken ne zaman Mensa sınavına girmeye hak kazanabilir?” sorusuna “Tahminen 2042 yılında” cevabı veriliyordu. 2022’de bile cevap 2028 idi.

İşin içindekiler de dâhil olmak üzere insanlar yapay zekânın hızını tahmin etmekte zorlanıyorlar. Baksanıza, beklenenden yaklaşık 19 yıl önce hedefe ulaşıldı.

Kısacası, “yapay” zekâ artık akıl yürütmeye başladı ve bunu beklenenden çok daha önce başardı. Şimdi yüksek zekâya sahip, akıllı insanların oturduğu masaya oturmayı bekliyor.

Peki, eğer yapay zekâ akıllandıysa acaba Masa’ya hangi akılla oturacak?

Şimdiki insanlara biraz tuhaf gözükse de eskiden akılla ilgili ayırım yapılırdı. Kadim tasavvuf geleneği her aklı bir tutmazdı çünkü.

Genel olarak iki ayrı akıl türünden bahsedilirdi. Birisine akl-ı meaş, diğerineyse akl-ı mead denilirdi. 

Akl-ı meaş insanın çıkarlarını gözetmesini, kendini maddi tehlikelerden korumasını, varlık ve canlılığını sürdürmesini sağlayan akıl için kullanılırdı. Eskilerin tabiriyle “maişet derdini” çözen akıl buydu.

İnsanın asırlık bilgi birikimini kullanarak ona pek çok faydalar sağlayan bu akıl yine de sınırlı kabul edilir ve hata yapmaya açık görülürdü. Nitekim mantık ilmi bu aklın işleyişinin düzgün olmasının kurallarını ortaya koyar.

Nahl suresinde belirtilen “dünya hayatını ahirete tercih edenlerin” tam da bu akılla muhakeme ettiğini düşünebiliriz.

Akl-ı mead ise gayeye, sonuca hizmet eden aklı ifade ederdi. Bu akıl “öteki dünya”yı da kapsıyor, onu da muhakemenin bir parçası yapıyordu.

Değerlerin gerçek sahibi olan vicdanın, hayatın amacına yönelik bu akl-ı mead’dan kaynaklandığı kabul edilirdi ve kesinlikle tanrısal bir boyuta sahipti.

Hazreti Peygamber’in “Allah’a itaat et ki, akıllı denmeye şayan olasın” sözü akl-ı mead’ın tanrısal niteliğini tam olarak açıklamaya yetiyor.

Tanrıya yönelip içini nurlandırmaya çalışanların sahip olduğu, özünde doğru yolu gösterme ve irşatın (inisiyasyon) bulunduğu akl-ı nurani’den, seven akıldan şimdilik bahsetmeyeceğim. Ya da insan-ı kâmil aklı olan akl-ı sultani’den de…

Sizce o1 hangi akılla Masa’ya oturacak? “Bakalım masadakiler bunlardan hangisiyle otuyor?” diye karşılık veriyorsanız bunu duyduğuma çok sevinirim.

Çünkü Çinli bilim insanı Jing Hu “Neden doğadaki hiçbir şeye benzemeyen, tamamen yeni bir zekâ türüyle yapay zekâ yaratmıyoruz?” demeye başladı bile.