“Veri topraktır; buradan yeni fırsatlar yetişir.”
İfade, 2021 yılına kadar Amazon Web Hizmetleri başkan yardımcılığı yapmış olan Sandy Carter’a ait.
Ne güzel değil mi? Duyduğunuzda sizin de içinizi, teknoloji geleceğimizi nasıl da güzelleştirecek diye bir umut kaplamıyor mu? Ama ne yazık ki umudun tarihi aynı zamanda hayal kırıklıklarının da tarihi…
Tarih boyunca toprağın ele geçirilmesi, böylelikle eldeki gücün genişletilmesi sömürgeciliğin tanımlayıcısı ve itici gücü oldu.
Halklar ve kültürleri üzerinde tahakküm kurma, onların zenginlik, emek ve doğal ortamlarına el koyma topraktan ve “üzerinde yetişenlerden” başlayageldi hep.
Bu anlamda Batı, 15. yüzyıldan başlayarak sömürgeciliğin hikâyesini yazdı.
Gelenek olduğu üzere av hikâyeleri avlananlar değil, avcılar tarafından yazıldığı için Portekiz’in Hindistan’a, İspanyolların Amerika kıtasına ulaşması “coğrafi keşifler” olarak gösterildi dünyanın geri kalanına.
Unutmadan söyleyelim, Batı sömürgeciliği ta en başından beri kamu-özel girişim ortaklığıyla el ele, kol kola yürütüldü.
Sonra bir baktık ki bu “keşiflerin” ardından İspanyol, İngiliz, Fransız vs. sömürgeciliği adıyla tarihe geçen envaiçeşit “sömürgecilik” gelmiş.
Şimdi ‘21. yüzyıldayız, her şey olmasa bile pek çok şey artık çok gerilerde kaldı’ derken bir başkasıyla karşı karşıyayız. Bu kez sömürgecilik, teknoloji kılığına bürünerek karşımızda.
Hayır, bu kez ilk Avrupalı sömürgecilerde olduğu gibi topraklar şiddet yoluyla ele geçirilmiyor, köle yapılan insanların emeği kullanılarak kaynaklara ulaşılmıyor. Teknoloji çok daha incelikli ve sinsi çalışıyor.
Şimdi devir dijital sömürgecilik devri. Dijital teknolojik araçların tümü, veri yani bilgi toplama aracı olarak kullanılıyor; elbette güçlü olanın çıkarını sağlamak üzere…
Aklınızda bulunsun; dijital sömürgecilik, yapay zekâ sömürgeciliği, veri sömürgeciliği ya da algoritmik sömürgecilik; hepsi aynı kapıya çıkıyor.
Yapay zekânın yükselişiyle eski alışkanlıklar bu kez yeni araçlarla tekrar nüksediyor. Yapay zekâ endüstrisinin yaptığı, sömürge tarihinin kalıplarını tekrarlamaktan ibaret.
Sektör, sömürgecilerin eskiden yaptığı gibi ekip biçilen toprağı değil; bu kez Sandy Carter’ın yeni fırsatlar yetişecek dediği (büyük) veriyi ele geçirmeye çalışıyor. Veri, yapay zekâ sömürgeciliğin itici gücünü oluşturuyor.
Kitlesel ölçekte kölelik tabii ki ortalıkta yok; onun yerine ucuz ve güvencesiz emeği sömürmek için yeni yollar var.
Yapay zekâ verilerin ‘eğitilmesi’ yoluyla geliştirilir. Yapay zekânın bir kediyi tanıyabilmesi için çok büyük miktarlarda kedi görseline ve bu görsellerin kedi olarak etiketlenmesine ihtiyaç vardır. Yapay zekâ geliştirmek demek kısaca veri bulmak, etiketlemek ve bunlarla modeli eğitmek demektir.
Küresel yapay zekâ firmalarının en başta yaptığı şey, bu modelleri geliştirirken ‘Küresel Güney’ diye tabir edilen az gelişmiş ülkelerdeki emeği sömürmek.
Afrika, yapay zekâ sömürgeciliği için de en başta gelen coğrafya. Yer altı ve yer üstü kaynak zengini olan Afrika ülkeleri bu zenginliklerinin faydasını görememişti. Araştırmalarda ifade edildiği üzere Afrika’nın kaynakları bir ‘lanet’e dönüşmüştü.
Günümüzde pek çok yapay zekâ şirketi veri etiketleme ve algoritma eğitimi konusunda Afrika’da yatırım yapıyor. Maalesef bu yeni ‘yapay zekâ geliştirme dalgası’ da yerel Afrika ekonomilerinin gelişmesine yardımcı olmuyor.
Sorun Afrika ile sınırlı değil. Güney Afrika’da yapay zekâ gözetim araçları ırk hiyerarşisini sağlamlaştırıp yeni bir ‘dijital apartheid’ı (kamusal alanda siyah beyaz ayrımını) körüklüyor.
Venezuela’nın içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılar veri etiketleme için yeni bir emek sömürüsü kaynağı.
Endonezya’da taksi çağırma uygulamasına dâhil olan şoförler yapay zekâ algoritmaları tarafından kontrol ediliyorlar ve her şey kayıt altında olduğu için birbirlerine düşmüş durumdalar.
Teknoloji Uzmanı Dr. Mahlet Zimeta’dan ilhamla söylersek Silikon Vadisi merkezli Amerikan özel sektöründe kuluçkaya yatırılan şey, sadece yapay zekâ değil; aynı zamanda Batı sömürgeciliğinin yeni yüzü.
Yaşananların kimin işine yaradığını biliyoruz. 2020'de bir Birleşmiş Milletler muhabiri, dijital teknolojilerin dünyada zaten mevcut olan eşitsizlikleri katlayarak daha da artırdığını ortaya koymuştu.
Yapay zekâ sömürgeciliği hem insanları hem de bu veriler üzerinde çalışan insanları yeni köleler düzeyine indirgiyor.
Ne yazık ki giderek daha fazla insan küresel yapay zekâ pazarının çarkındaki dişliler arasında buluyor kendisini.
Tıpkı sömürgecilik ve kapitalizmin küresel olması gibi, yapay zekâ endüstrisinin oluşturduğu yeni sömürgecilik ve ekonomik sistem de küresel düzeyde işliyor…