Devamlı surette gençlerden şikâyet eden enteresan bir güruh var. Bunlar beklendiği gibi orta yaşı çoktan geçmiş, yükünü almış, işini ayarına oturmuş ve hatta eleğini duvara asmış abiler. Zamanında sıkıntı çekmiş, gayret etmiş, çabalamış, yorulmuş olanları da var sadece tanıdıkları, bağlantıları, mecbur bıraktıkları olduğundan şimdi oldukları yere bırakılmış olanları da. Bir kısmının; aslında az önce söylediğim ilk kısmının şikâyetini bazı vakitler haklı ya da mazur görebiliyorum. Ama tuhaf olanı daha çok sesi çıkan, daha çok umut kıran ve daha çok şikâyetçi olanların ikinci kısımda olanlar olması. Yani bir yerlere gelmiş değil getirilmiş olanlar.
Oturup da konuştuğunuzda Fatih Sultan Mehmed’in yirmili yaşlarda neler yaptığından başlayıp “Ben sizin yaşınızdayken” ile devam eden ve çoğu zaman da saatler boyu süren neticesiz nasihatler ederler. Öyle söylerler ki haklı girdiğin odadan dışarı çıkarken suçlu hissedersin kendini. “Abi pardon ya” diyerek çıkasın gelir hatta. Ve bu garip hipnoz hali birkaç on dakika kadar sürer. Kendini “adam haklı” derken bulursun. “Bu kadar derdinin üstüne bir de ben dert ekledim. Ayıp ettim” falan diye söylenirsin içinden. Neden sonra kendine gelmeye başladığında bütün bu olanları bir bir düşününce ve o tuhaf esriklik geçip de gidince başından neye uğradığını anlamamış bir halde ve çoğu zaman da her şeyden vazgeçip geldiğin yere geri dönersin.
Ama biz yine de onları değil Üstad Necip Fazıl’ı dinleyelim… Zira şöyle diyor:
“Genç adam, düşün! Evvela insanoğlunun düşünmekten büyük haysiyeti olmadığını düşün.
Düşünmeyi düşün…”
Sonra bir başka yerde şöyle devam ediyor:
“Kim var, diye seslenilince, sağına ve soluna bakınmadan, fert fert ‘Ben varım!’ cevabını verici, her ferdi ‘Benim olmadığım yerde kimse yoktur!’ duygusuna sahip bir dava ahlâkını pırıldatıcı bir gençlik…
Can taşıma liyakatini, canların canı uğrunda can vermeyi cana minnet sayacak kadar gözü kara ve o nispette strateji ve taktik sahibi bir gençlik…
Büyük bir tasavvuf adamının benzetişiyle, zifiri karanlıkta ak sütün içindeki ak kılı fark edecek kadar gözü keskin bir gençlik…”
…
Şimdi bütün bunları yazmasam da olurdu. Zaten daha evvel buna benzer yazılar yazmıştım. Ama “Ben yazmazsam kimse yazmaz ki” diye geçiriyorum içimden çoğu zaman. Belki de onun için ve belki de tek bir kişi için yazıyorum.
Zira böyle bir kitle var. Bütün yolların ucu onlara çıkan, yanına gelen gençlerle fotoğraflar çektirip sosyal medyada yayınlayan, başına da “gençler bizim geleceğimiz” falan gibi cümleler yazıp gerisini hiç umursamayan, sonra da hep şikâyet eden bir kitle… “Gençler bir şey yapmıyor” deyip yürümeye başladığınızda “dur” diyenler, söylemek için çırpındığınızda “sus” diyenler sonra da şikâyet edenler…
“Deri koltuk terletiyor” diyorlar abi.
Doğru mu?