Seçime az süre kala Altılı Masa, iktidara gelme olasılığında hayata geçirecekleri politikalar bütünü olan Ortak Politikalar Mutabakat Metni'ni açıkladı.
Politika, aday, sistem, kriz ve kaos tartışmalarına genel bir çerçeveden bakarak değerlendirelim.
Önce Türkiye olarak şimdi, şu an ne yaşıyoruz? Buna bakalım.
İlginç bir dönemden geçiyoruz.
“Türk muhalefetini desteklemeliyiz” diyen ABD Başkanı Biden’ın ardından ekonomik destek ve fon aktarımlarıyla Türkiye içi muhalif basını organize eden dış yapılar, kendi uluslararası medya kurumlarıyla da sürecin içinde bizzat aktör olarak yer almaya başladılar. Unutmayalım Türkiye’nin iç siyaseti, ABD’nin dış siyasetidir.
“2023 seçimleri en kritik seçimdir” diyen Batı basını, ABD, Alman, Fransız ve İngiliz dergi, gazete ve TV kanallarında Erdoğan’a yönelik karalama kampanyası başlattı.
Türkiye içindeki Batı yanlısı akademisyenlerden topladıkları raporlarla politikalarına yön veriyor, Türkiye’yi Kuzey Kore gibi göstermeye çalışıyorlar.
Çok seslilik, basın-ifade özgürlüğü ve adalet alanında “diktatör Erdoğan’ın” baskısı nedeniyle derin sorunların var olduğundan dem vuruyor, Türkiye toplumuna çağrı yapıyorlar.
Gezi şiddet olaylarını bitirmek için 2013’te Yavuz Selim Köprüsü’nden İstanbul Havalimanı’na kadar büyük yatırımların iptal edilmesini isteyen bu çok ayaklı Batı grubu, şimdi yeniden piyasaya çıktı.
Türkiye siyasetinden medyasına kadar bir dizayn ve kontrol altına alma süreci yürütmekteler.
Altılı Masa ise Batılı güç odaklarıyla yaptıkları bu uzlaşıdan oldukça memnun. Gerek yurt dışı ziyaretleri, gerekse Batılı medyaya aktarılan röportajlar aracılığı ile kendilerini beğendirme çabasındalar. Âdeta “siz ne derseniz o olur, sizin ekseninizden dışarı çıkmayacağız” sözü veriliyor.
Bu durumun yansıması itiraf niteliğinde, Babacan’dan geldi.
AVRUPA’DAN “AFERİN” BEKLEMEK
Deva Partisi Genel Başkanı Ali Babacan Ortak Politikalar Mutabakat Metni’ni değerlendirirken çok kapsamlı bir çalışma yaptıklarından bahsederek “Avrupa’dan bakacaklar ‘aferin’ Türkiye’ye diyecekler” dedi.
Bu nasıl bir anlayıştır? Parlak, cancanlı ve fiyakalı okulları bitirip senelerce bu ülkenin siyasetinde rol alacaksın; ama özgün, yerli ve bağımsız bir bakış açısına sahip olmayacaksın!
Bu milletin geleceğini kurgularken ülkeyi ileri taşımak adına ille de Batı’ya monte olmak zorunda mıyız?
“Batıcı olmak, Batılı olmak” dışında ülkeyi daha ileri taşıyacak kökleri medeniyetimize dayanan bir vizyon geliştirmek bu kadar zor olmamalı.
Ferasetle bakan Batı’nın duraklama sürecine girdiğini görür. Tam da bu süreçte özgün fikirlerle yarına çalışarak Batı’yı geçme fırsatı var. Tıpkı, Selçuk Bayraktar gibi. Fakat taklitçi zihniyette olanlar bunu göremez, algılayamaz ve atılım yapamazlar.
MİLLET İTTİFAKI BİR DİSTOPYA VADEDİYOR
Gelelim en can alıcı soruya. Millet İttifakı, Altılı Masa, açıkladıkları mutabakat metninde ne vadediyor?
Bu kapsamda sıra dışı bir yorum yapmak istiyorum.
Politika, aday, sistem, kriz-kaos tartışmaları ve Ortak Mutabakat Metni’ne baktığımda Millet İttifakı’nın Türkiye’ye bir distopya vadettiklerini görüyorum. Patron ise Büyük Birader.
Hani şu; George Orwell’in 1984 romanındaki…
Altılı Masa’nın bize vadettiği “gelecek tahayyülü” ile birlikte “distopya”yı yeniden kurgulamak istiyorum. Çünkü Masa’nın vadettiği “kaos” öyle böyle değil, çok kapsamlı bir çöküşü temsil ediyor.
Benim kurgumda “diktatör” olan devlet yapılanması değil, Global Köy modunda tüm dünyayı esir etmiş bir Amerikan despotik yapılanması.
Hani şu, Müslümanları “barış” diye diye öldürdükleri, “özgürlük” diye diye kodeslere tıktıkları, “demokrasi” diye diye katlettikleri, çifte standart ve ikiyüzlülüğün norm haline geldiği, zenginlik ve refahın sadece Beyazlara yönelik hayata geçirildiği bir despotizm.
Yeni önerilen sistemde; Cumhurbaşkanı, Altılı Masanın Genel Başkanlarından talimat alırken, Genel Başkanların görüşü de Büyük Birader’in etkisi altında şekillenecek. Yani “dış vesayet”, bu kurgunun mihenk taşı.
Böyle bir yapılanma içinde Büyük Birader’e teslim olduktan sonra kaçışın yok! Bağımsızlığın yok, özgür düşünce yok, özgün duruş yok!
Bireyin, sistemin dayatmalarına maruz kalıp çöküş yaşadığı ve olumsuz duygulardan asla kurtulamadığı bir evreni temsil eden bu distopya, umarım gerçek olmaz.
Ortak metinde gördüğüm; ekonomik, siyasi, kültürel ve değerler bazında özgün bir anlayış söz konusu değil. Görünmeyen prangalarla yeniden teslim bayrağını çekmek istedikleri çok açık.
Bayrak demişken…
TÜRK BAYRAĞININ OLMADIĞI SİYASî VİZYONU KABUL ETMİYORUM
Ortak Mutabakat Metni’nin açıklandığı salonda neden Türk Bayrağına yer verilmedi?
Nuşirevan Elçi’nin CHP Genel Merkezi’nde röportaj verirken Türk Bayrağını kaldırması, öncü mesajdı. Şimdi salon toplantılarından da silip attılar.
Türklük tanımını tartışmaya açan, bayrağı görünmez kılan bu anlayış, Batı distopyasına ülkeyi eklemleyecek ve “en kritik seçim” dedikleri 2023 sonrası belki de Ermeni ve Rum kliklerin paylaştıkları Anadolu haritasını gerçekleştirmek için harekete geçecekler.
Burada Batı basınının paylaşmaktan çekinmediği plan ve projelerden bahsediyoruz. Kimse hayal ürünü veya kurgu diye düşünmesin.
15 Temmuz’daki planı, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Türk halkı bozmasaydı, bayraksız ve vatansız toplum” ideali hayata geçirilmiş olacaktı.
Türk toplumu, dış müdahaleyi kabul etmez. Gerek Batı basınının gerek Batı siyasîlerinin, gerekse Batıcı Altılı Masanın plan ve projelerini ferasetle okuyan bir millet var.
Türkiye, küreselci yapıya teslim olmayacak.
Türkiye, tam bağımsızlık yolunda adım atmaya devam edecek.
Yerli savunma sanayiinden millî enerji hamlelerine, alt yapı ve üst yapı çalışmalarından eğitim ve sağlığa, dinî-kültürel değerlerden medeniyet perspektifi ürünlere kadar bu yolculuk devam etmeli, bu hikâye yarım kalmamalı.
Türkiye, bir ve bütün olarak, bayrağı ve ezanıyla daha güçlü ve daha özgür, tam bağımsız atılımlarıyla güven ve huzur içinde…