CHP’de değişim arayışı var. Yüzde 50’nin üstüne çıkmayı hedefliyorlar.
Bu arayış aslında yeni değil.
Daha önce de oldu; 1960’lı yıllarda ve sonrasında ne yaşandı, anlatacağım.
Türkiye’de tek parti diktatörlüğü sonrası yaşanan Adnan Menderes rüzgârı CHP’yi değişmeye zorladı. 2000’li yıllarda da Recep Tayyip Erdoğan, CHP’yi yine aynı eşiğin başına getirdi.
CHP o dönemde eşiği atlayabilmiş miydi? Anlatalım.
CHP kökenli statüko ve vesayet sistemi Adnan Menderes’i darbe ile indirip astıktan sonra halka şirin görünmek istedi. Liderini astığı siyasi anlayış, farklı bir parti ismiyle dimdik ayakta duruyordu. Bu defa CHP için başka bir yöntem devreye girdi; “değişim” sürecini başlatmak!
CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, 1966’da “ortanın solu” tanımını dile getirdi. 1972 itibarıyla da yeni genel başkan olan Bülent Ecevit, bu tanımı kavramsallaştırdı. İnönü’nün tanımının daha devletçi, Ecevit’in ifadesinin ise halkçı olduğu ifade edilir. İki siyasi liderin çabası da sözde statükodan/bürokrasiden sıyrılma ve “halkçı” politik çizgiye girme açılımıydı.
Halkın değerleriyle zıtlaşarak daha fazla oy alamayacaklarını biliyorlardı. Ve fakat halkın değerlerine saygı duyabilecekler miydi?
Halkla barışmayı hedef olarak koyabilirsiniz ama bunu başarmak, samimiyet ve inanç ister.
Anlatmaya devam edelim.
Bülent Ecevit söylem düzeyinde bu değişimi kısmen gerçekleştirdi.
Dönemin CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit, 4 mart 1967 günü Konya’da “ortanın solu Hazreti Muhammed’in yolu!” ifadesini kullanmıştı. (Bu ifade sonrasında Ecevit’in İnönü’den azar işittiği anlatılır.)
O dönem “demokratik sol”u inşa ettiği ifade edilen Bülent Ecevit’in halka bakışının değişmediğini, gerçek demokrasi anlayışını içselleştiremediğini başbakanlık koltuğunda oturduğu dönem olan 1999’da çok daha iyi anladık.
Bülent Ecevit, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne ilk defa bir başörtülü vekil seçildiğinde, Meclis Genel Kurulundaki ilk oturumda CHP anlayışının zorba, baskıcı ve halktan olmayan zihniyetini en çirkin biçimde yansıtmıştır.
Ecevit, Fazilet Partisi Milletvekili Merve Kavakçı’ya başörtüsünden dolayı “Burası devlete meydan okunacak yer değildir. Bu kadına haddini bildiriniz.” demiş ve kürsüden tüm vekillere çağrı yaparak tarihî bir yanlışa imza atmıştır.
Menderes’i ipe çeken zihniyet, 1999’da bu defa Meclis’te linç çağrısıyla vücut bulmuştur.
CHP zaman zaman değişim ifadelerini retorikte “kullanır” ama içselleştirmeye kodları müsaade etmez.
Bugüne geldiğimizde de Kemal Kılıçdaroğlu ile başlayan esnek yaklaşımlar, dindarlıkla barışma girişimleri yerel seçimlerin ardından tavan yapmış durumda.
Süreçte muhafazakârların dilini kısmen çözmüş gibi görünüyorlar.
1960’lı yıllarda İsmet İnönü’ye benzer sufleleri veren FETÖ’nün geçmiş öncü adamlarından CHP’li Kasım Gülek idi. Günümüzde de yine FETÖ kriptolarının CHP içinde aynı misyona sahip olduğunu görüyoruz.
Ve fakat tüm çabalar nafile.
Tüm değişim faaliyetlerine rağmen CHP’nin ilk zafer sarhoşluğuyla yaptıklarına bakınız!
Olay Uşak’ta yaşandı.
CHP'li Uşak Belediyesi, ÖNDER İmam Hatipliler Derneği’ne tahsis edilen Uşak İmam Hatipliler Derneği binasına izinsiz girerek kapı kilitlerini değiştirdi ve baskın yaptı.
ÖNDER’in açıklaması şu şekilde: “Yerel seçimlerden iki hafta sonra, 14 Nisan 2024 Pazar günü gerçekleşen olayda belediye yetkilileri dernek binasına girerek özel alana, mahremiyete ve haneye tecavüz suçunu işlemiştir. Aslında bunu yaparak burada eğitim gören, sosyal ve kültürel faaliyetlere katılan gençlerin hakkını gasbetmiştir.”
CHP bu! Kodları asla değişmez.
İlk bulduğu fırsatta aslını ortaya koyar.
CHP’nin dindarlarla meselesi asla bitmez!
Şu sıralar kendi muhkem duruşunu koruyor ve fakat makyajla sempatik görünmeye çalışıyor.
Halkla uyumlu olmayı öğrenemeyecek. Çünkü misyonu farklı.
Halktan güçlü destek almayı başarırsa yapacağı ilk iş; rejim ve vesayet unsurlarını yeniden canlandırarak dindar ve muhafazakârların yaşam alanını sınırlandırmak olacaktır.