Atalet bir hastalık bence. Hem de çaresi zor bulunan bir hastalık. Aslında çaresi ve devası bilinse de hani içinizin almadığı, içemediğiniz ilaçlar olur ya. Onun gibi.
Ha “atalet” nedir ne demektir meselesi de var olabilir elbette. Kısa ve net aslında; tembellik demek. Ve bu çağın vebası da bu olabilir kanaatimce.
…
Daha önce söylemişimdir, uzunca bir zamanımı rahmetli Yavuz Bahadıroğlu ile geçirdim. Ben çocuktum o bir devdi ve bana çok şey öğretti. Yolculuklar yaptık beraber, şehirler gördük, sohbetler ettik.
Bir ara o kadar çok ve sık şehirlerarası gider gelir olduk ki zamanımızın çoğunu uçaklarda beraber geçiriyorduk. Henüz daha hava aydınlanmadan yola çıkıp bazen bir günde birkaç şehir gezip gecenin bir vakti İstanbul’a döndüğümüz çok oldu. Böyle seferlerden birinde ikimiz de çok yorulmuştuk. Uçakta otururken yorgunluktan yarı uyur yarı uyanık halde “Abi” dedim “ben senin yaşının yarısı yaştayım bu kadar yolculuğa yorgunluğa zor dayanıyorum. Sen de yoruluyorsun. Biraz yavaşlasan hatta biraz dursan mı?”
Başını çevirip de bana bakmadı bile sadece tek cümle söyledi;
“Durursam ölürüm”
…
Şimdi bunu biraz şunun için anlattım. Dinlenmek için yine çalışan insanlar vardır. Ve dünyayı o insanlar değiştirir. Diğerleri kolaydan, ucuzdan başarılı olacağını zannederek amansız bir tembelliğin içinde bir yerlerden ağızlarının içine düşecek ve sapı da dışarı gelecek o armudu bekleyip dururlar.
Ama acı gerçeği ben söyleyeyim; öyle olmuyor ve olmayacak.
…
Geçtiğimiz gün Hatay Yayladağı’na bir konferans için gittim. Akşam Hatay Havaalanı’ndan geri dönerken havaalanının giriş kapısının önünde iki temizlik görevlisi kaldırımda oturuyordu.
Yaşlıca olanı “Bunca yorgunluk ancak çalışarak geçer” deyip “haydi bismillah” diyerek diğer temizlik görevlisinin yanından kalktı.
Ne benim onu duyduğumdan ne de duyduğumdan ne dersler çıkardığımdan haberi bile yoktu.
…
Tam böyle bir durum işte; hepimiz yorgunuz. Ama bunca yorgunluk ancak çalışarak geçer…