Kimin galip ve kimin mağlup olacağına zaman karar vermez. Zira zaman da yaratılmışlardandır. Hem galip olanlar her vakitte yalnızca Allah’a inananlardır ve karar Allah’ındır…
…
Daha evvel bu meselde şöyle yazmıştım
“İnsan ve toprak kardeştir” demişti bir zamanlar tanıdığım bir adam. “Kardeştirler zira aynıdır mayaları. İnsan işte tam da onun için toprağı kendine benzetir, sever onu. Öyle sever ki zamanı geldiğinde ve gerektiğinde kardeşi için kendini feda eder. Kendi canını onun bekasına kurban eder. Ölür belki lakin yine kardeşinin koynuna giriverir. Ve sonrakiler o toprağa vatan derler” demişti. “Ölürler ama galip olurlar. Zira ölmek, mağlup olmak demek değildir”
Bir yeri yurt edinmek için orada ölmek gerekir. Uğruna ölmediğin toprak senin değildir ve vatan değildir. İşte Anadolu denen diyar tam da böyledir. Hududu da sınırı da öyle elle çizilmez. Ve bağrında kendini seven ve kendi sevdiklerini saklar kıyamete değin. Hangi sevdalı bunca ölüme katlanabilir? Hangi ölüm bu kadar uzun sürebilir? Ve hangi sevgili sevdiğinin ölüsünü koynunda saklayabilir?
…
Benim dünyamda inanmak kazanmak manasına gelir kâri. İnanmış adamlar ölseler de kaybetmezler bence. Onların ölümü dahi bir zaferin hem de büyük bir zaferin nişanıdır. Biz tam da böyle adamların torunlarıyız. Allah’a sapasağlam inanmış ve O’nun davasında kendini bir nefer saymış ve Orta Asya’nın bozkırlarından çıkıp da yaşadığımız bu toprakları vatan etmek için cihana kafa tutmuş ve ölse de zafer kazanmış adamların torunları…
Hoca Ahmed Yesevî bir bir ve tane tane, bir bebeğe ana sütü verir gibi anlatmıştı İslam’ı ecdada. Müslüman olmak yetmiyordu zaten, mesele Müslüman olarak ölmekti ve gitmekti uzaklara kadar, Allah adını dağa, taşa söyletmekti. İşte onun için açmıştı zaten bu yolu “Uzak diyarlara koşturun atlarınızı, bilmediğiniz ve görmediğiniz yerlere kadar gidin. Atınız çatlayana kadar, nefesiniz tükenene kadar, takatiniz bitene ve ömrünüz yetene kadar gidin. Zira vatan dediğiniz yer bütün cihandır ve galip olan her vakit dilinde Allah adı olan ve sinesinde O’nun davasını taşıyandır” demişti. Ve düşmüştü onlar da yollara. İşte bu yol da yine o yoldur ve yola düşenler yine Yesevi’nin alperenleridir.
Oğuz Ata “Vatan güneşin doğduğu yerden battığı yere kadardır” demişti. Nerede bir zulüm varsa ve nerede biri bir karışına musallat olduysa vatanın ve hatta Erol Güngör merhumun da dediği gibi “Nerede bir evliya kabri varsa orası Türk toprağıdır. Evliyası olmayan yerde Türk de yok demektir; eğer olsaydı mutlaka içlerinden ya bir şehit ya bir ulu kişi çıkardı ve halkın gönüllerini kendi kabri üstünde birleştirirdi.”
…
Kimin ne dediğine ya da ne demediğine çok takılmıyorum ben. Zaten ne olduklarını bildiklerimizden bekleyecek bir şey de yok. Muhsin başkanın dediği gibi; Vatan aşkı sütü bozukta tutmuyor işte.