Bazı şeyleri sadece gördüklerimizle anlayacağımıza inanmayanlardanım ben kari. Hep ardında ne olduğuna ne hissettirdiğine ne sebeple ortaya çıktığına ve hatta ne sonuç verdiğine takılıyor zihnim. Yani herhangi bir olayın insanda hissettirdiklerini de merak ediyorum.
Şöyle düşün mesela; bir yol fotoğrafı… Bir adam yolda ve yalnız başına yürüyor, yağmur yağıyor diyelim. Elleri cebinde, ıslanıyor ama tek başına gidiyor. Çok romantik fotoğraf. Ama ben şunu merak ediyorum; o adam neden yollarda ve neden yalnız gidiyor. Ya da belki gitmiyor da geliyor. Hem belki de ağlıyordur. Ya da ne bileyim fotoğrafı çeken arkadaş o sıra ne yapıyordur. Bir mizansen mi? Bizi kandırıyorlar mı? Fotoğraf çekildikten hemen sonra ne oldu mesela?
Yani gerçeği, gerçeğini merak ediyorum. Hem de çok fazla.
…
Bunu her şeye teşmil edebilirsin. Bir kitabı okurken yazarı görmek, bir türküyü dinlerken o türküyü yakanı görmek hep ama hep beni en heyecanlandıran taraf oluyor.
Ben bunu sosyal olaylarda da arıyorum. Daha doğrusu şöyle; istemeden de olsa merak ediyorum. Konuştuğum birinin yüzüne bakarken de ardında sakladıklarını, içinde birikenleri görmeye zorluyor beni bir tarafım. Garip belki ama telefonda konuştuğum birinin bana anlattıklarıyla o an yaptıklarının ne olabileceğini kıyaslıyorum.
Tuhaf! Belki de çok tuhaf…
…
Geçtiğimiz günlerde bir video gördüm. Aslında anlatmaya çalıştığım şeyin tam olarak görüntülü hali buydu. Tekrar tekrar dönüp tekrar izledim. Bir baba; hangi ülkede olduğu hangi milletten olduğu ve hangi dinden olduğu fark etmez. Küçük kızını kucağına almış ve savaş ortamında dışarıda savaş uçakları geçerken o korkmasın diye bir şaka şekline sokmuş bu sesleri. Çocuk yüzünden çok net okunacak şekilde bir yandan korkuyor ama bir diğer yandan da babasının yaptığına tebessüm ediyor.
İşte tam bunu söylüyorum; tam da bu anlatmaya çalıştığım. Haber metinlerinde geçen “savaş uçakları şehri bombaladı, havada savaş uçakları var” gibi cümlelerin ardında ben başka bir şeye bakıyorum. İnsana ne yaptı bunca dünya, onu ne hale getiriyor?
…
Şimdi ve yakın zamanda bir başka yerde; Karadeniz kıyısından ve o civarlardan da benzer hikâyeler görmek korkusu var benim içimde. Zira insan sadece etten kemikten değil. Hatta hiç değil.
Dünyanın bu çağında -belki de karanlık çağında- biz insanı kaybettik.
Bulamıyoruz…