“Yaşamayı bileydim,

Yazar mıydım hiç şiir?”

-İsmet Özel-

Yazmak kimine göre bir hastalık, iptila kimine göre… Bazısı “beyhude uğraş” diyor, bazısı nerdeyse mukaddes bir fiilmişçesine takdis ediyor onu. Yazmazsa yaşayamayanlar da var ve yazarsa yaşayamayacak olanlar da. Kanaatimce iki satır dahi olsa gönlündekini satıra düşüremeyenler noksan kalmış, mefluç ve unutulmuş olanlar gibidir. Zira yazmak bazen Rabb’e öykünmek, bazen vakte meydan okumak ve bazen gözyaşı dökmek gibidir.

“Derdi olan söylesin” fehvasınca bir kâğıdın üzerine derdini, efkârını, âh u vâhını ve hatta günahını döken insanlar, güzel insanlardır. Vakte meydan okuyan, ne dendiğinden ziyade ne yazıldığını düşleyen, kitapları yâri belleyen, geceleri uyku zincirine bağlamayıp da harflerin eşiğinde derviş misal bekleyen, hayallerde yaşamasa da hayalleriyle yaşayan, kendini sırlayıp da mürekkepten gözyaşlarıyla ağlayanlar, hayran olunmayacaksa da kalbi kırılmayacak insanlar onlar. Zira yazmak için her vakit yaşamak gerekmez. Yazanlar yaşamamış olanlardır fikrimce. Ya da düzelteyim; yaşayamamış olanlardır.

Hem yazmanın bir başkaca efsunu da vardır. Zira yazmak da bir silahtır. Lakin öldürmez kimseyi, kimseyi yaralamaz, kan akmaz kelimelerin vurduğu yerden, can acıtmaz. Yazanın canı yanar sahi lakin okuyanın bir tek teline dokunmaz. Öyle dememiş miydi bir üstad, yazıyor, okuyor ve düşünüyor diye zindanlarda çürütülürken bedeni; “Okuyun… Zira mürekkebin akmadığı yerde kan akıyor.” Akıyor azizim, halen dahi elinde kitap olmayan çocukların parmaklarından kan damlıyor. Şiir okumak yerine küfürler savuruyor dilleri ve genizlerine mürekkep kokusu yerine kan kokusu doluyor.

İşte belki de bütün bunlar için yazmak… Ağlar gibi yazmak, yanar gibi yazmak ve çocuklar ölmesin, öldürmesin ve öldürülmesin diye yazmak… Tam da bunun için yazmaya aşk kertesine varmış muhabbeti olan insanlar var. Dilsiz bir şeytan olmamak için parmaklarını kırarcasına yazanlar var. Şükür ki var.

Bu bir bismillah yazısıdır. Yazmak için değildir yazılanlar ve belki de yazdırmak içindir. Anılmak ve hatırlanmak için ve hatta “bu dünya hanından ben de geçtim” demek içindir. Zira bu kelimeleri yan yana dizen fakirin dahi dermansız illetidir bu yazmak. İnsanın içinde vardır madem sonsuzluk dene hayal o vakit itikadımca yazmaktır bizim sonsuzluğumuz. Hem belki de O sözüne “oku” diye başladığındandır kitaplara bu denli meftunluğumuz.

Ve bilinsin isterim ki bu ve bundan sonraki her yazıda okuyana “kâri” denecektir zira muhatabına bir isim vermek muhabbete onu da müdahil etmektir.

Hasılı, yazmak… İptiladır. Müptelalara selam olsun…