Beslenme kültürü aslında bir toplumun hayat tarzıdır, yaşam biçimidir…
Ancak giderek globalleşen dünyada artık her toplumun beslenme tarzı diğerlerinden etkilenmekte, dolayısıyla da yaşam biçimimiz değişime uğramakta.
Bugün, Türk mutfağı bu değişim rüzgârının etkisinde ve âdeta kurtuluş mücadelesi veriyor…
Beslenme, insan ürünü olması bakımından bir kültür meselesidir. İnsanların besinler hakkında birtakım değerleri ve alışkanlıkları vardır. Türk insanının da dünyanın en zengin mutfaklarından birini yaratan beslenme ile ilgili bir geleneği vardır.
Türk mutfağının zenginliği, dünyanın geniş bir alanında etkili olan Türk kültürüne bağlıdır. Beslenme, bir toplumun en önemli kültürel kodlarını içinde barındıran hususlardan biridir.
Peki millet olarak beslenme kültürümüzün en tepesinde hangi ürünler yer alıyor?
Türk mutfak kültürünün ana yiyecek maddelerinin başında ekmek, süt ve et gelmektedir.
Anadolu mutfağıyla ilgili önemli tespitler yapan ünlü sosyolog merhum Prof. Dr. Mehmet Eröz’e göre, Türk mutfağı, bir taraftan bozkır kültürünün esintilerini, diğer taraftan Akdeniz coğrafyasının elverişli çeşitliliğini sofralarında bulundurmanın ayrıcalığına sahip olmuştur. Buna göre, faydalı olan unsurları alıp yine faydalı olan bazı eski alışkanlıkları yitirmeden sentezleyerek yeni ürünler ortaya çıkarmanın, Türk mutfağının diğer mutfaklardan ayrı bir yere ve haklı bir üne sahip olmasının en temel sebebi olduğu çok rahatlıkla söylenebilir.
Bu tespitlere katılmamak mümkün değil. Lakin bugün yaşadıklarımız “sentez” olmaktan çok bir savunmasızlık ve teslimiyet şeklinde tezahür ediyor!
Evet!
Durum bundan ibaret.
İtirazı olan varsa çıksın ve aksini iddia etsin!
Ama önce yeme içme mekânlarına bir göz atsın, gençlerin tüketim alışkanlıklarını incelesin, anne yemeklerinin nasıl buhar olduğuna mercek tutsun.
Eşsiz kombinasyonlarıyla övündüğümüz Türk mutfağı yok olmanın eşiğinde.
Mutluluk kaynağı ev sofralarımız, “paket servis” kurbanı.
Zenginliğiyle gurur duyduğumuz beslenme kültürümüz “dürüm-ayran”, “kıvrım kenarlı pizza” ve “hamburger-kola” seçenekleriyle sınırlandırıldı.
Yeri gelmişken…
“Beslenme kültürümüzün gidişatını kötü yöne doğru çeviren en önemli unsur ne?” diye sorarsanız, “Hızlı yaşam ve hızlı beslenme…” derim.
Yani “fast food” türü beslenme şeklinin yaygınlaşması…
Bu durum hem Türk mutfağını yozlaştırıyor hem de toplum sağlığını tehdit ediyor!
Son zamanlarda fast food türü yiyeceklere eğilim gösteren insanlar, beslenme kültüründen tamamen uzaklaşmış durumda. Ki bu uzaklaşma, sağlık problemlerine yakınlaşmanın en büyük habercisi gibi!
Fast food tuzağına düşen gençlerin yeterli ve dengeli beslenmedikleri gün gibi ortada!
Son yıllarda yaşam şartlarına bağlı olarak fast food ve hazır gıda tüketimine fazlaca yönelme olmuştur.
Peki ya sofra adabı?
Sizlere ömür!..
Bu konuda ailelere ve eğitim kurumlarına büyük görev düşmektedir.
Özetle, durum pek iç açıcı değil!
En kestirme yoldan bir örnekle olayı noktalayayım; yeme içme programlarının sponsorlarına bakarsanız ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.
Sahip olduğumuz beslenme kültürümüzde ciddi değişimler yaşandığı konusunda hemfikiriz diye düşünüyorum.
Ne dersiniz?
Detaylara da bir göz atalım isterseniz.
Gerek alt kültürsüzlük, gerek bilgilenme merakı, gerek ekonomik sebepler, gerek vurdumduymazlık, gerekse asimilasyon…
Bütün bu sebepler beslenme kültürümüzü neredeyse tamamen değiştirmek üzere.
Beslenme kültürümüz, son yıllarda yabancı mutfaklardan etkilenerek yabancılaşmaya başladı. Yerel mutfak dinamiklerinin hareketsizliği ve sahipsizliğine medyanın ve internetin giderek gelişmesi eklenince… Sonuç olarak yeni nesil aşçılarımız yabancı mutfakların hipnozuna kapılmış durumdalar.
Bununla bitse iyi!
Bir de ithal aşçılar, pardon “kariyerli şefler” meselesi var!
Dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen yabancı aşçıların yiyecek-içecek endüstrisinde çalışmaya başlaması, “füzyon mutfak” kavramıyla tanışmamızı sağladı.
Bu yeni tanım, Türk mutfağına çekilen operasyonun işaret fişeği özelliğini taşıyor.
Daha açık bir ifadeyle, Türk mutfağında yer alan yemeklerle yabancı mutfakların yemekleri aynı tencere ve tavada karışarak yeni bir hâl aldı. Türk mutfağının bir unsuru olarak tencereye giren malzemelerden yabancı kültür ve mutfaklara ait ürünler çıktı!
Bu durum, beslenme kültürümüzün gerçek kimliğinden uzaklaşarak, yeni bir şekle bürünmesine yol açtı ve açmaya da devam etmektedir…