Ölüm öldürmez bazılarını ve bazıları yaşarken de ölüdür…

Bizim vaktimiz garip bir vakit kâri. Hoş, evvelini yaşamış değilim ve biliyorum her yaşayan kendi vaktinden şikâyetçidir. Hangi asırda yaşamış olsa da insan hep aynı efkâr düşer diline, hep hata görür. Oysa bazen düşünüyorum ki hata, kusur, günah vakitte değil de insandadır belki de. Lakin ben şikâyet etmek için yazmıyorum bunları. Daha çok kendime bir çıkar yol bulmak için, belki çıkmak için bu vaktin ve bu dünyanın efsunundan dua niyetine döküyorum sözleri satırlara. Ve senden hiçbir beklentim inan ki yok. Yalnızca bu duaya bir “âmin” demeni bekliyorum.

İnsan var olduğundan beri müşteri bulan bir kavgadır “ben” kavgası kâri. Herkes kendinin olsun ister en güzeli, en iyi yerde kendi olsun ister, “ben”den geçmek aklına, hayaline dahi gelmez. Bu kavga çok eski kavgadır ve bilirim ki iblisten tevarüstür bizlere. Yani zordur insanın kendini yenmesi. Zira kendiyle cenge çıkan evvelden mağluptur bu yolda. Galipse de mağluptur. Ne vakit ki mağlup olmanın dahi hakkını verebilsek işte o vakit maksadını bulmuş olacağız yaşamanın. “Ben” den geçmeden geçemiyoruz bu dünya imtihanını, veremiyoruz hesabı ve saklayamıyoruz günahı. Zira ne denli inkâr etsek de en ziyade kendimizi seviyoruz biz. Bir başkasına ne olmuşsa bigâne kalıyor, susuyoruz en çok konuşulması gereken yerlerde ve sükût edilecek vakitte inadına konuşuyoruz.

Aslında yanılıyoruz biz, hata ediyoruz. Manasız olan onca şey uğruna vazgeçiyoruz kendi sırrımızdan. Dünya için terk ediyoruz elimizde olanları. Ve bizim olmayanları kendimize dert ediyoruz. Olanın derdi yetmez gibi, olmayanın derdine dertleniyoruz. Biz yaşamayı da bilmiyoruz, yaşayamıyoruz. Yaşamaya sevdalı olanlarız biz, en zelil sevdadır bu… Ölümden bu denli korkarak yaşanmaz ki kâri. Ölümün karşısında da durmak gerek. “Ölenle yaşanmaz” diyeceksin biliyorum lakin ölümle yaşamak gerek. Diyeceksin ki: “Bu kadarı fazla, aşma hududu.” Aşmıyorum inan. Söylediğim başkaca bir şey ve bende biliyorum ölümün hak olduğunu. Lakin söylediğim sana fena bulan bu bedenimin ölümü değil. Bir maksadın, bir gayenin ve mümkünse bir davanın ölümünün karşısında durmaktan bahsediyorum. İnanmaktan bahsediyorum sana. Hani şair diyor ya “Yaşamaz ölümü göze almayan” diye. İşte tam da bundan bahsediyorum ve çok imreniyorum bu sözü söyleyen şaire. Biz ölümle yaşamayı bilmiyoruz kâri. Ve ondan bu denli şikâyet edişimiz. Evvelkilerin adımlarını ileri götüremiyor, hep gerisin geri gidiyoruz da o sebeple maziyi bu kadar çok seviyoruz.

Ve yaşamak kâri. Bir maksat uğruna, bir gaye uğruna yaşamak… Kimi bir asra yakın yaşar da “yaşadı” bile diyemezsin ama biri senden benden daha küçük göçer bu dünyadan “öldü” demeye güç yetiremezsin.

Bizim vaktimiz, bir garip vakittir kâri. “Ben” kavgasında mağlup olanların vakti, kendi için yaşayan ve kendine yaşayanların vakti. Ezcümle yaşayan ölülerin vakti…