İki hafta önce yayınlanan “BAE Yemen’den çekiliyor mu?” başlıklı yazımda, Birleşik Arap Emirlikleri’nin “dış dünyayla irtibatının güçlü olması sebebiyle” Suudi Arabistan’a nazaran daha dikkatli ve pragmatik davrandığına dikkat çekmiştim.
Basra Körfezi’nde yaşanan gerginliğin ardından BAE’nin Tahran’a gönderdiği heyetler bu tespiti bir kez daha doğruladı.
Anadolu Ajansı’ndan Turgut Alp Boyraz, BAE’nin Yemen’den asker çekme ve İran’a heyet gönderme gibi hamlelerinin arkasında yatan sebeplerle ilgili oldukça önemli bir habere imza attı.
BAE’ye yakın ismini açıklamak istemeyen kaynaklara dayandırılan haberde, BAE Devlet Başkan Yardımcısı ve Başbakanı, Dubai Emiri Şeyh Muhammed bin Raşid Al Maktum’un ülkenin dış siyasetine sert eleştiriler yönelterek politikalarının revize edilmesini istediği ifade ediliyor.
Muhammed bin Raşid Al Maktum’un BAE’nin fiili yöneticisi Abu Dhabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed’e göre daha makul bir isim olduğu ve Katar’la ilişkileri kesme gibi adımları onaylamadığı biliniyor.
Al Mektum’un Muhammed bin Zayed’in agresif politikalarına itirazının sebebini daha iyi anlamak için BAE’yi az da olsa tanımakta ve bazı istatistiklere bakmakta yarar var.
BAE, 2 Aralık 1971’de altı emirliğin bir araya gelmesiyle kuruldu ve bir süre sonra El-Fuceyra’nın da katılımıyla yedi emirlikten oluşan bir ülke haline geldi.
Federalizmin hâkim olduğu ülkedeki emirliklerin her birini ayrı aile yönetiyor.
Yani Muhammed bin Raşid Al Mektum, Dubai’nin başına Abu Dhabi’den atanmış ve Muhammed bin Zayed’in keyfine göre “yiyebileceği” bir yönetici değil.
Al Mektum ailesi Dubai emirliğinin sahibi.
BAE’nin petrol ve doğalgaz zengini bir ülke olduğunu aşağı yukarı herkes bilir.
O zenginliğin büyük çoğunluğu Zayed’in oğullarının elinde.
BAE’nin petrol kaynaklarının yüzde 95’i ve doğalgaz kaynaklarının yüzde 94’ü Abu Dhabi emirliği sınırlarında yer alıyor.
Muhammed bin Zayed’in diğer altı emirlik üzerindeki gücü ve etkisi de bu zenginlikten geliyor.
Dubai’nin gelirleri ise daha çok turizme ve ticarete dayanıyor.
Al Mektum ailesinin emirliği, İran’ın dış dünyaya açılan kapısı gibi.
BAE’de faaliyet gösteren yaklaşık 10 bin İranlı şirketin 8 bine yakını Dubai’de.
Ülkede yaşayan yaklaşık 800 bin İranlının büyük çoğunluğu da yine Dubai emirliğinde ikamet ediyor ve çalışıyor.
Bu tabloya bakınca Basra Körfezi’nde yaşanacak herhangi bir gerilimden ve BAE-İran ilişkilerinin kötüye gitmesinden en çok Dubai emirliğinin etkileneceğini görmek zor değil.
AA’nın haberinde de Muhammed bin Raşid’in Abu Dhabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed’e “BAE’ye bir roket bile düşse tüm yabancı yatırımcılar ülkeden kaçar. Ülkemizde çalışan Asyalı işçileri bile burada tutamayız” dediği aktarılıyor.
Farklı ailelerin yönettiği yedi ayrı emirlikten oluşan BAE’nin yumuşak karnı, parçalı yapısının yanında ülkede yaşayanların yüzde 10’u kendi vatandaşı iken yüzde 90’ının yabancılardan oluşması.
İran ve Husiler, BAE’nin bu zayıf yönünü kendi açılarından çok iyi değerlendirip Abu Dhabi’yi dize getirirken, Muhammed bin Zayed’in savaş açtığı ülkelerin aynı başarıyı gösterdiği söylenemez.