Ekmek…

Millet olarak bizim için kutsal bir gıda maddesi. Esasında temel besin kaynaklarımızın önde gelenlerinden…

Modern çağın dayatmalarına boyun eğen birçok kültürel unsurumuz gibi ekmek de dönüşüme uğradı, değişti, bozuldu.

Önce tohumla oynadılar; buğdayı, arpayı, mısırı dönüştürdüler… Yetmedi, ekmeğin içine katmadıkları kimyasal madde kalmadı!

Zaman içinde uyananlarımız oldu elbet; Anadolu’nun eşsiz buğdaylarının izini sürenler, anne usulü ekmek pişirme araştırması yapanlar…

Derken…

Yozgat’tan gelen bir haber yüzlerimizi güldürdü, umutlarımızı tazeledi.

Bu bir başarı hikayesi, tarihsel sorumluluğun dışa vurumu da diyebiliriz.

Binlerce yıldır Anadolu’da yaşamış insanların en temel gıdaları arasında yer alan ekmeğin antik çağdaki örnekleri, bir üniversite öğrencisinin bitirme tezinde hayat buldu.

Yozgat Bozok Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü öğrencisi Davut Hatip, arkeolojik kazılarda çıkan tabletlerden faydalanarak Hitit, Sümer ve Roma dönemlerine ait sekiz çeşit ekmek üretmeyi başardı.

Ekmekler, kazılarda çıkan tabletlerdeki tariflere uygun yapılmış; içerisinde tam buğday unu, kaya tuzu, ekşi maya, tereyağı, incir, fındık, bezelye, peynir, susam kullanılıyor.

Böylece, Anadolu ekmekleri tekrar hayat bulmuş oldu. Gerekli destek verilirse ve bu proje sahiplenilirse yakın gelecekte hayat vermeye de başlayacaktır.

Çünkü ekmekler organik. Sindirim sıkıntısı yaşatmıyor, hayli besleyici özelliklere sahip.

Tam bir sağlık kaynağı.

Emeği geçenleri tebrik ediyorum. 

Kalıcı bir sisteme ihtiyacımız var

Türkiye’de neler oluyor?

Tembellik hastalığı dört bir yanımızı kuşatmış durumda. Benmerkezli yaşam biçiminin acımasız girdabında boğulmak üzereyiz.

Sorumsuzluk illeti bizi esir alıyor. Bu ülkede ahlaksızlık yaygınlaşıyor.

Ürün çok, toplayan yok. İş var, çalışan yok. Daha doğrusu iş beğenmeyen çok. Harcama çok ama para yok!

Ancak bütün bu tezata karşın, planlama da yok!

Günübirlik politikalar yerine planlı, köklü, kalıcı politikalara ihtiyacımız var. Ahmet’e göre Mehmet’e göre değil; Hak’tan yana çalışacak hakça bir sisteme ihtiyacımız var.

Emeğe, alın terine, helal olana dönme ihtiyacımız var.

Demem o ki güzel ülkemizde ürün kıtlığı yok, adam kıtlığı baş gösterdi. Aç gözlülük var!

Bu ülkede, acil olarak kalıcı bir sisteme ihtiyaç var. Adil, şeffaf, helal hassasiyetli bir sistem… Eğitimden sosyal yaşama, ticaretten üretime kadar hayatın tümünde etkin olan böylesi bir sistemi kurarsak, kısa zamanda sıkıntılarımızdan kurtulmuş olacağız.

Devlet acilen sazı eline almalı, dümene geçmeli…

İşe, eğitim sisteminden başlanmasını öneriyorum. Her yanımız okul. Hepimiz okullu olduk maşallah. İyi de vasıflı eleman yok, alın terine talip olan yok, kanaat yok, zanaat aşkı ölmek üzere, üretme heyecanı sizlere ömür.

“Ben çektim çocuğum çekmesin.” kısır döngüsünün esiri olan bilinçsiz ebeveynlerle E-5 üniversiteleri iş birliğiyle ülkemizin geleceği uçuruma sürükleniyor.  

Eskiler, “Oku oku nereye kadar! Mahkemeye zabıt kâtibi mi olacaksın?” derlerdi.

Ne güzel söylemişler.

Bizimkisi o hesap. Herkes okuyor, adım başı üniversite! Ama ortaya bir sonuç çıkmıyor işte. Zorlamanın anlamı yok artık.

Planlı bir şekilde, zanaat okullarına yönlendirmeliyiz gençlerimizi. Mezuniyet sonrasında işleri garanti olmalı. Kısa bir çıraklık döneminden sonra her genç işinin ehli olur çıkar. Ülke olarak bunun keyfini yaşamak istiyorsak, gerçeklerle yüzleşmek zorundayız.

Her gün sızlandığımız pahalılık belasından kurtulmanın en kestirme yolu, üretimi artırmaktır.

Çalışmak, üretmek zorundayız!