Bazen konuşmaktan, söylemekten, yazmaktan hatta yemekten, içmekten bile utanıyor insan. Dünya bunca zalimken; bunca zalimler varken ve elden de bir şey gelmezken insan utanıyor işte.
Geçenlerde gördüğüm ve hepimizin şahit olduğu o görüntü uykularımı kaçırdı; rüyalarımdan çıkmadı benim. Gazzeli bir baba, öldürülmüş küçücük kızının cansız bedenini kucağına alıp gözlerinin içinden öpüyordu. Görmesi, bakması bunca acı veriyorken o baba, buna nasıl dayanıyordu!
Kendi kendime dönüp şunu diyorum; “Allah hepimize soracak. O baba, çocuğunun cansız bedenini öpüp koklarken siz neredeydiniz?” diyecek. “Ne yapıyordunuz?” diyecek. Ne cevap vereceğimizi bilmiyorum. “Tweet atıyorduk” ya da “Sosyal medyada fotoğraf paylaşıyorduk” mu diyeceğiz? Bilmiyorum ama Allah hepimize soracak; onu biliyorum.
…
Ufacık çocuklar paramparça ediliyor, iblisler bebeklere işkence ediyorlar. Beş yaşındaki çocuklar, daha küçücük çocuklar yaralanıyorlar ve uyuşturulmadan ameliyat ediliyorlar; acılarını dindirmek için başlarında Kur’an okuyorlar ve yıkılmıyor dünya. Yanmıyor, kıyamet kopmuyor, başımıza çökmüyor. İsrafil hâlâ sûru üflemiyor. Ve biz utanmıyoruz. Peki biz nasıl duruyoruz? Nasıl susuyor, nasıl yaşıyor ve çocuklarımızın başını nasıl okşuyoruz?
…
Daha önce de oldu bunlar. Müslüman ve mazlum pek çok coğrafyada defalarca aynılarını yaptılar. Ve o zaman da aynen şöyle yazmıştım.
“Ey ümmetin erkekleri, kardeşlerimiz ölüyor; çocuklarımız ölüyor. Ve bunların hepsi burnumuzun dibinde oluyor” diye haykırıyor genç bir kızcağız. Ey ümmetin erkekleri! Analarınız, bacılarınız, kardeşleriniz öldürülüyor; namuslarına ilişilmesin diye küçücük kız çocukları kendi canlarına kıyıyor. Kardeşleriniz, kendilerinden evvel eşlerini öldürmek zorunda bırakılıyor. Bacılarınız katledilmiş çocuklarının cansız bedenlerinin önünde kirletiliyor. Ve biz hiçbir şey yapamıyoruz. Cevap veremiyor muyuz? Ellerinden tutamıyor muyuz? Gücümüz bu kadarına yetiyor ve sesimiz bu kadar çıkıyor. Zira biz yine yalnızız. Onca Müslüman devlet nerede hani? Altından tuvaletler yaptıranlar, paraları ısınmak için yakanlar, arabalarından koleksiyon yapan emirler, bilmem kimler? Allah hepsinin hesabını sorsun inşallah sizden. O küçücük çocukların yüzlerine bulaşan toz kadar kıymetiniz yok.
…
Onların sesini duyan, hiç değilse onlar için ağlayan bir tek biziz ve biz kaldık. Ama yeter mi diye soruyorsan şayet, yetmez ve yetmeyecek. Ve bize bir gün, elbet sorulacak “Neredeydiniz?” diye. Zira şöyle diyor o bombaların altında kim bilir kaç yaşındaki çocuğunu kaybetmiş bir anne;
“Ey ümmetin erkekleri, neredesiniz?