ABD’nin geçtiğimiz yıllarda yaşadığı Jullian Assange’ın Wikileaks belgeleri veya Edward Sowden kaynaklı gizli istihbarat bilgilerinin sızdırılması olaylarına bir yenisi daha eklendi. Bu sefer sızıntının kaynağı ise, dünya genelindeki sinyal istihbaratının toplanarak işlendiği Massachusetts’te bulunan Otis Hava Üssü’nde bilgi işlem uzmanı olarak görevli havacı ulusal muhafız askeri 21 yaşındaki Jack Douglas Texeria.

İddiaya göre Texeria, erişim yetkisi bulunan bazı “gizli ve çok gizli” gizlilik dereceli belgelerin fotoğraflarını çektikten sonra bunları Discord isimli, içerisinde muhtelif interaktif oyunları da barındıran bir iletişim uygulamasında, Ukrayna-Rusya savaşının tartışıldığı kapalı bir arkadaş grubunda birkaç ay önce paylaşmış. Grubundaki arkadaşlarına hava atmak veya devletin sırlarına erişebildiğini göstererek üstünlük kurma gayretinde olduğu iddia edilen askerin paylaştığı hassas bilgilerin, zamanla Rus veya Çin istihbarat örgütleri tarafından fark edilerek, muhtemelen birtakım sansürler de uygulanarak, Twitter ve Telegram gibi sosyal medya uygulamalarında paylaşılmasıyla istihbarat sızıntısı ortaya çıkmış oldu.

Nisan ayı başında New York Times’ın konuyu haberleştirmesi üzerine olayın vahameti fark edildi ve ABD Adalet Bakanlığı bir soruşturma başlattı. Nihayetinde sızıntının kaynağı olarak gösterilen Texeria FBI tarafından tutuklandı.

Texeria’nın ne kadar belgeyi grupta paylaştığı veya grupta paylaşılan belgelerin ne kadarının sosyal medyada yayımlandığı tam olarak bilinmiyor. Ancak hem yayımlanan belgelerin içeriği hem de yayımlanma şekli büyük bir tartışma başlatmış durumda.

Öncelikle son sızıntının daha öncekiler gibi geleneksel medya kanalıyla veya Wikileaks gibi sırf bu belgeleri yayımlamak için kurulmuş bir internet sitesi vasıtasıyla yayımlanmaması dikkat çekiyor. Bu haliyle sızıntının Texeria tarafından kasıtlı yapılmadığı, aksine düşman istihbarat örgütleri veya ABD iç siyasetindeki rekabet nedeniyle mevcut yönetimi zora sokmak isteyen kesimler tarafından özellikle manipüle edildiği de iddialar arasında.

Buna mukabil, belgelerin içeriğinde genellikle ABD’nin rakibi veya düşmanı olarak görülen Rusya ve Çin ile son dönemde sorun yaşanan bazı müttefik veya dost ülkelerle ilgili bilgilerin bulunması, bu belgelerin ABD istihbarat topluluğu ve Pentagon tarafından kasıtlı olarak sızdırıldığı şeklinde de yorumlanıyor.

Peki, belgelerde neler var?

Belgelerin yoğunlukla Rusya-Ukrayna savaşıyla ilgili olduğu anlaşılıyor. Özellikle Ukrayna ordusunun kapasitesi, zayıflıkları ve muhtemel bahar döneminde yapılması planlanan büyük saldırıyla ilgili bilgiler mevcut. Hatta Ukrayna ordusunun hava savunma silahları başta olmak üzere savaşın sürdürülmesi için ihtiyaç duyduğu diğer silah ve mühimmat konusunda yaşadığı sıkıntı da belgelere yansımış durumda. Belgelerin ortaya koyduğu bir diğer durum ise ABD’nin Ukrayna’ya sadece silah yardımı yapmadığı, bunun yanı sıra Ukrayna topraklarında askeri birlik de bulundurduğu şeklinde.

Diğer göze çarpan önemli husus ise ABD istihbaratının Rus ordusunun içerisinde tahmin edilenden daha fazla etkisinin olduğu ve özellikle Putin’e yakın kişilerden bilgi alındığına yönelik iddiadır. Eğer bu iddia doğru ise bu belgelerin Rus istihbaratı tarafından yayımlandığına yönelik tahminin inandırıcılığı azalacaktır. Ancak yakın zamanda Putin’in çevresindeki kurmaylarını değiştirmesi halinde, bu bilginin doğru olduğu ve Rus yönetiminin de buna istinaden gerekli tedbiri aldığı anlaşılacaktır.

ABD’nin kendisine birincil düşman olarak gördüğü Rusya ordusunu, istihbarat teşkilatlarını ve diplomatik misyonlarını izlemesi gayet normal iken son dönemde etkisini arttıran ve Putin’e yakınlığıyla bilinen Yevgeni Prigojin’in sahibi olduğu paralı askerlerden müteşekkil Wagner’in de sıkı takip edildiği anlaşılıyor.

Belgelerin odaklandığı bir diğer ülke ise doğal olarak Çin. Çin’in dünya genelinde artan etkisi, ekonomik ilişkileri, ordunun modernizasyonu ve ABD ile müttefiklerinin bilişim ve iletişim alt yapılarına yönelik oluşturduğu tehdidin de yakından takip edildiği anlaşılıyor.

Sızdırılan belgelerin asıl tartışmalara yol açan kısmı ise ABD istihbaratının Rusya ve Çin gibi iki düşman ülkeyi izleyerek onların istihbarat ve güvenlik aygıtlarına sirayet etmeye çalışmasının yanı sıra bazı dost ve müttefik ülkeler ile uluslararası kuruluşları da yakından takip ettiğinin ortaya çıkmasıdır. Aslında ABD’nin bazı Avrupalı müttefiklerini izlediği ve dinlediği kısa süre önce ortaya çıkmıştı ancak yeni durumda buna Ortadoğu ve Asya’da bulunan müttefiklerin de eklendiği anlaşılıyor.

Özellikle ABD’nin Ortadoğu’daki en yakın müttefiki olan İsrail’e yönelik bilgilerin taraflar arasındaki ilişkilerin sarsılmasına veya bozulmasına yol açıp açmayacağı bilinmez ama bir güvensizlik oluşması kaçınılmaz gözüküyor. Zira belgelerde, ABD ile yakın ilişkileri olan istihbarat örgütü Mossad’ın, Netanyahu’nun iktidarını sonlandırabilmek maksadıyla son dönemdeki yargı reformu karşıtı protestoları teşvik ettiği ifade ediliyor. Ayrıca İsrail’in Rusya-Ukrayna savaşındaki pozisyonu sorgulanarak, bir önceki hükümetin aksine Netanyahu hükümetinin Ukrayna’ya yeterince destek olmadığı ve Rusya’ya üçüncü ülkeler üzerinden silah satmak istediği belirtiliyor.

Bir diğer bölge ülkesi olan Mısır da belgelerden nasibini almış durumda. Zira iddiaya göre yapılan dinlemelerde, Cumhurbaşkanı Sisi’nin kurmaylarıyla yaptığı görüşmelerde, Rusya’ya satılmak üzere 40 bin roket üretilmesi ve bunların gizlice gönderilmesini emrettiği tespit edilmiş.

Benzer şekilde Türkiye ve BAE gibi bölge ülkeleriyle ilgili bazı iddialar da belgelerde kendine yer bulmuş durumda. Wagner’in Türkiye’den mühimmat almak için görüşmelerde bulunduğu, BAE’in de Rus istihbaratıyla, son dönemde bölge ülkelerine karşı olumsuz bir politika yürüten ABD’ye karşı işbirliği yapmak üzere bir anlaşma yaptığı ileri sürülüyor.

ABD’nin Asya’daki en önemli müttefiklerinden olan Güney Kore de sızan belgelerde ismi geçen ülkelerden. Zira iddiaya göre ABD yönetimi Güney Kore’nin Rusya-Ukrayna savaşına daha fazla müdahil olmasını ve Ukrayna’ya doğrudan destek olmasını istemekte ancak Seul yönetimi hiçbir çıkarının olmadığı bu savaşta taraf olmayı reddetmekteymiş. Bu durum karşısında hoşnut olmayan ABD yönetiminin ise Güney Kore’yi Kuzey Kore kaynaklı tehditlere karşı yeterince korumaktan imtina ettiği anlaşılmaktadır.

Belgelerde yer alan bir diğer ilginç bilgi de, Birleşmiş Millet Genel Sekreteri Antonio Guterres hakkındadır. Belgelere göre Guterres, özellikle Türkiye’nin girişimleriyle kotarılan ve BM’nin de garantör olduğu Rusya-Ukrayna arasındaki Tahıl Koridoru Anlaşması’nda Rusya’ya yakın durmakla eleştiriliyor. ABD ve Batı topyekûn Rusya’ya ambargo uygularken BM’nin böyle bir anlaşmaya taraf olmasının Rusya karşıtı cepheye zarar verdiği ve yaptırımları zayıflattığı için Guterres’in tavrı sorgulanıyor.

Görüldüğü üzere ABD’nin son istihbarat sızıntıları pandoranın kutusunu açmış durumda. ABD’nin düşmanlarının yanı sıra en yakın müttefiklerini bile dinlediği, hatta müttefik ülkelerdeki iç olayları manipüle ettiği anlaşılıyor. Bu durum ABD’nin müttefikler nezdindeki zaten sorunlu olan güvenirliğini iyice sarsmış durumda.

Bazı uzmanlar, özellikle Rusya-Ukrayna savaşındaki konumlanmasından memnun olmadığı müttefik ülkelere ait istihbarat bilgilerinin sızdırılmasını, ABD’nin aba altından sopa göstermesi şeklinde yorumluyor. Keza ABD’nin bu ülkelere alenen söyleyemeyeceği şeyleri bu şekilde ifade etmiş olduğunu ve bu sayede müttefiklerine bir ihtar vererek konsolidasyonu sağlama niyetinde olduğu ileri sürülüyor. 

Sızıntının arkasında; ister genç bir askerin dikkatsizliği, ister ABD içerisindeki bir hesaplaşma, isterse de ABD derin devletinin bir oyunu veya bunlardan bağımsız olarak yabancı ülkelerin istihbarat örgütleri olsun, ABD’nin art arda gelen bu istihbarat zafiyetleri nedeniyle büyük güven kaybı yaşadığı muhakkak.

ABD’nin sızan veya sızdırılan belgelerle, müttefiklerini töhmet altında bırakarak zor duruma sokması yetmiyormuş gibi hiçbir çıkarlarının olmadığı bir savaşta taraf olmaya zorlaması da kabul edilebilir bir durum değildir. Zira ABD’nin çıkarları uğruna diğer ülkelerin kendi menfaatlerinden vazgeçmelerini beklemek soğuk savaş döneminin kötü alışkanlıklarından biridir. Artık bu dönem geçmişte kaldığına göre müttefik ülkelerden hala aynı refleksi beklemek ise beyhude bir davranıştır.

ABD, doğum sancıları yaşanan çok kutuplu yeni dünya düzeninde eski müttefiklerini hala yanında görmek istiyorsa eğer, soğuk savaş mantığından vazgeçmeli ve tüm ülkelere karşılıklı saygı çerçevesinde yaklaşarak, yeni dünyanın eşit birer üyesi gibi davranmalıdır. Aksi takdirde kendi kurduğu düzende yalnız başına kalacaktır.