Bir kamuoyu araştırmacısı değilim fakat halkın içindeyim. Çünkü halktan biriyim.
Yani köşe yazılarımı, fildişi kulelerinden yazan halktan kopuk, beyaz Türk “sınıfından” da değilim çok şükür.
Bunu neden söylüyorum.
Bu seçimde ilk defa farkı bir şey oluyor.
Bir gözlemim var. Ve bunu bir öngörü olarak kaleme almak istedim.
Bu seçimde yanımda, yöremde, sokağımda, akrabalarımın içinde, iş çevremde siyasi ve ideolojik olarak yollarımızın hiç ama hiç kesişmediği kişilerle, “ilk defa” aynı adaya oy vereceğiz.
Bir değil, iki değil…
Önceleri şaşırıyordum, artık sıradanlaştı.
İlk şoke oluşum şöyle gelişti; yaşı baya ileri olan bir büyüğümle sohbet ederken politik “tarafını” genel olarak tahmin ettiğimden, ekonomik sorun temelli konuları açtım. Maksadım; zaten çok yaşlı olan hanımefendinin içini dökmesini sağlayarak biraz olsun psikolojik rahatlama yaşamasını istiyordum. O ortamda derdim, siyaset falan değil, bilakis siyaseti mevzuya meze yapıp yaşlı teyzemizin yalnızlığına az bir zaman da olsa merhem olmaktı amacım. Fakat bir de baktım ki teyzemiz gündeme pek hâkim bir şey şekilde bana demesin mi; “Bırak pahalılığı kızım, devlet elden gitmesin yeter”. Ben cidden şoke olmuştum. Biraz daha açmak istedim. “Devlet neden elden gitsin ki?” diyerek sordum. Bana bir güzel anlatmasın mı; PKK’lı elebaşlarının Altılı Masa’ya olan desteğinden tutun da Kılıçdaroğlu’nun HDP’ye teslim olan yaklaşımını. Teyzemiz “depremzedelere de ekonomiye de çare bulunacaksa yine Erdoğan yapar” dedi ve hala şaşkınlığımı üzerimden atabilmiş değilim. Çünkü zinhar Erdoğan’a oy atmamış bir kişilikten bahsediyorum.
Bu örneği sıra dışı ama ilginç bir yaklaşım olarak zihnime kaydettim.
Ertesi gün mahalle esnafına bir işim düştü. Esnaf amcamızın yanına ara sıra uğradığımda, gazeteci olduğumu da bildiğinden her ziyaretimde mutlaka mülteciler konusunu açan bir kişidir kendisi. Abartmıyorum her ziyaretimde en az on dakika şikâyet dinlerim. Ve bu anlamda psikolojimi hazırlayarak kapısından içeri girerim.
Seçim sath-ı mahalline girdiğimizden bu defa da yarasına ben pencere açmak istedim. Ama olmadı! Daha konuya giriş yaparken müdahale etti ve “Reis nasıl, iyi mi?” diye sordu. Anlam veremedim.
Şikâyet yok, meraklı ve biraz endişeli bir yaklaşımla Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sağlığını ve çalışma temposunu sorguluyordu. Birkaç cümle sarf ettim ve sonrasında anladım ki konu; devlet ve nesillerin geleceği olunca pek çok problem vatandaş tarafından ertelenebiliyor.
Bu tavır ve tutumlarda Erdoğan’ın yıllar yılı ortaya koyduğu pratik ve tecrübe kadar muhalefetin gelecek vadetmede yetersiz kalmasının da etkisi vardır.
Muhalefetin çok başlıklı oluşu, orta ve üst yaş grubunda koalisyonları ve krizleri anımsattı. Bu algı; dağınıklık ve başarısızlık imajını yerleştirdi.
Şu noktadan sonra muhalif pek çok kişi; dünya konjonktüründeki savaş ve eksiye giden ekonomik koşullarda, devleti muğlak ve düşük profil bir yapıya teslim etmek istemediğini açık ve net bir şekilde ifade ediyor.
Bu da 2023 seçiminin farkı olarak kayıtlara geçiyor.