Suriye’de yüzde 12’lik Nusayri-Şii, Arap, sosyalist ve seküler kitle yüzde 85 olan Arap-Türkmen ve Sünni kesime hükmediyordu.
Bunun yanında Kürt, Dürzi, Ermeni, Süryani ve Hristiyanlar gibi azınlıkların varlığını da not düşmek lazım.
Suriye’de seçilmiş elit kitle olan Nusayriler dışında kimseye hayat hakkı tanınmadı.
Esasen Suriye, Osmanlı sonrası gün yüzü görmedi.
1918’de Osmanlı’dan çıkmıştı. O gün bugündür Arap, Türkmen ve Kürt olan Sünni dindar kitle hep ezilen sınıfta yer aldı.
Osmanlı sonrası Fransızların hâkimiyeti, sonra bağımsızlık, ardından Baas partilerinin tahakkümü…
1982’de 30 bin Sünni-Müslüman’ın katledildiği “Hama Katliamı” ile birlikte “muhalifler” hep karşı duruş sergilediler, Esed iktidarından haklarını talep ettiler.
Ve fakat olumlu bir cevap alamamakla birlikte hep baskılandılar, hep aşağılandılar, hep katledildiler.
Muhaliflerin son hamlesi olan 2011’de başlayan ayaklanma, işte bugünlerde neticelenmiş oldu. 750 bin insan katledildikten sonra…
13 yıllık mücadeleyi Sünni-Müslümanlar kazandı ve Arap-Sosyalist-Şii diktatörlük yıkıldı.
Suriye topraklarının Osmanlı’dan çıkmasıyla birlikte açılan parantez 8 Aralık 2024’te rejimin çöküşüyle kapanmış oldu.
KAZANANLAR KAYBEDENLER
İlk kazanan Suriyelilerin ta kendisidir. Artık Suriye’yi yeniden inşa etmek, hürriyetlerini korumak ve bağımsız olmak adına özgür bir yönetimi hayata geçirme gibi bir görevleri var.
Türkiye’de, Suriyeli ezilen halkın yanında duran Recep Tayyip Erdoğan ve onun bu politikasını destekleyen tüm merhametli vatandaşlarımız da kazanan sınıftadır.
Peki, kimler kaybetti?
Öncelikle İran kaybetti. Şii hilali çöktü. Şiiliği yaymak adına onca katliam, onca baskı ve şiddet işe yaramadı. Suriye’de tutunamadı, kalıcı olamadı. Askerlerini çekerek defolup gitti.
Ve Rusya! Rusya kimdi ki? Baskıcı, yayılmacı ve yabancı bir güç. Suriye’de yüzde 12’lik kitleye refah ve özgürlük getiren, geri kalanının hayatını zindana çeviren diktatörlüğün bekçiliğini yaptı ve sonunda kaybetti.
Ve İsrail! İran’ın ve Esed’in Suriye’deki varlığı, çoğunluk olan Sünni Müslümanları kontrol altında tutmak ve ezmek için elverişli bir yöntemdi. İsrail-İran ve Esed yönetimi sözde kavga ediyor gibi görünseler de İsrail için asıl düşman olan Sünnilerdi. Sünnilerin güçlenmesi İsrail’in sonu demekti. Şimdi, işte bu nedenle Esed’in bıraktığı kurumları bombalıyorlar; kurumlardaki iş birliğini yansıtan belgelerin ortaya saçılmaması adına.
İsrail’i kazananlar listesine yazanlar, PKK da kazanıyor demişti.
PKK da bitecek İsrail de yok olacak!
Hep birlikte göreceğiz. İsrail’in de sonu yakındır!
Ve ülkemiz sathına gelelim. Kimler kaybetti?
"Sınırımızda başkası olacağına PYD (PKK) olsun" diyen CHP’liler…
Tabii ki CHP’liler, tabii ki Zafer Partisi... İYİ Parti ve tüm ırkçılar… Tüm sığınmacı düşmanları… Sığınmacılar üzerinden her gün devlete hakaret edenler…
Hepsinin elinden oyuncağı alındı.
ÖZÜR DİLİYOR MUSUNUZ? HANİ SAVAŞMIYORLARDI?
Ülkemize sığınmış Suriyelilere çemkirenler “Neden kaçıp geldiniz, neden savaşmıyorsunuz?” diyorlardı. Oysa hepsi yaralıydı. Hepsinin ailesinde en az bir şehit vardı.
Bugün özür dileyen bu katı kalplilerin, Suriye’deki olağanüstü durumu kavrayabilmeleri için ille de Sednaya Hapishanesi’nde, yerin yedi kat altındaki işkence merkezini mi görmeleri gerekiyordu?
Şimdi sormak lazım? Suriye’de zafer elde edenler kimler? Savaşanlar kimler? Rusya, İran ve İsrail’in desteği ile ayakta tutulan Esed’in rejimini çökerten ve devrim yapan kimler?
Özür yetmez! Suriyelileri bilmem ama ben affetmiyorum. O kadar çok hakka girdiler ki insanlıktan çıktılar. Aynı vatanı paylaştığımız için utandığım günleri hatırlıyorum.
Neyse ki tüm fitne odaklarına rağmen insani açıdan dik duran bir lider var bu ülkede.
Öyle bir lider ki tüm mazlum halklar yönünü buraya dönmüş ve “Keşke bizim de böyle bir cumhurbaşkanımız olsa.” diyorlar.
Dik durdu, insani duruştan vazgeçmedi ve ülkemizi ak alnıyla tarihe geçirdi.