Bahar imgesi kültürde, sanatta ve klasik edebiyatımızın bütün disiplinlerinde çok özel çağrışımlar inşa eder. Edebiyatta bahar gönül okşayıcı vakitlerin, coşkunun, çiçekli zamanların, canlanan tabiatın, solmayan ağaç yaprağının, işret âlemlerinin başlama müjdesi, tazelik ve yenilik habercisi… Hatta yeniden canlanışın hikâyesini anlatır. Zamanla anlam daralması yaşayan bahar lügatte “Kış ile yaz arasında 21 Mart’tan 22 Haziran’a kadar süren mevsim” olarak tarif edilmiş. Redhouse baharı “çiçekler, ağaç çiçekleri; genel olarak yeşillik, ağaç yaprakları, ağaç ve bitkilerin yaprakları; çiçek ve yaprakların açma mevsimi, özellikle ilkbahar mevsimi” olarak ifade eder.
Bir siyasî malzeme olarak bu ara çokça duyduğumuz “Yine Baharlar Gelecek” bize ne söylüyor? Nedense bana “Arap Baharı”nı çağrıştırdı ve Kuzey Afrika’dan, Arap coğrafyasına oradan da Mezopotamya içlerine uzanan emperyalist ve yayılmacı Batı’nın Müslümanların yaşadığı coğrafyaya yaptığı müdahaleyi çağrıştırdı. Aralık 2010’da Tunuslu bilgisayar mühendisi Muhammed Bouazizi’nin valiliğin önünde “diplomalı işsiz” olma gerekçesi ile kendini yakmasıyla başladı. Batı medyası ve işbirlikçileri olayın gerekçelerini hassasiyetle üreterek dünya medyasına servis etti. Özetle şunları yazdılar: "Bu ülkelerde diktatoryal rejimler iktidarda, işsizlik var, gıda enflasyonu önlenemiyor, siyasî yozlaşma had safhada, ifade özgürlüğü yok ve bölgede istikrarsızlık her geçen gün artıyor, despot yönetimlerin kontrolündeki ekonomi çöküyor, zengin doğal kaynaklar bir azınlığın kontrolünde ve radikal dini akımlara göz yumuluyor.” Bölge ateşe verildi. Kaddafi katledildi. Tunus ve Mısır’da yönetim değişir gibi oldu. Suriye’de iç savaş başladı. Yeni sömürge taktikleri coğrafyada istikrar temin edemedi. Libya ve Suriye’de iç çatışmalar sürüyor. Mısır’da darbe ile seçimle işbaşına gelenler, yönetimden uzaklaştırıldı. Darbecileri ilk tanıyanlar Arap Baharı’nı destekleyen Batılılar oldu. Ve adı bahar olan bu felaketin en ağır faturasını Suriyeli mültecilere kardeşlik hukuku anlayışı ile ev sahipliği yapan Türkiye ödedi.
Abartıyor muyum? Hayır! Arap Baharı’nın tüm aşamalarını yazılı ve görsel medyada adım adım izledik. Ardından “Gezi Parkı”na taşındı. Huzur ve mutluluğun müjdesi mevsim, felaket ve huzursuzluğun başlangıcı oldu. “Yine baharlar gelecek” mi? Sanmıyorum. Baharı müjdeleyen kadronun tarihinde bahar sayılacak bir gösterge yok. İktidar oldukları belediyelerde de bir varlık gösteremediler.
“Arap Baharı” ile benzerlik kurmamın sebebi İngiltere, Fransa ve Alman medyasında çıkan dergilerin dili ve telkinleri. Sadece buradan bakıldığında da bu benzerlik mümkün!
Siyaset bilimi ile ilgilenenler Arap Baharı’nı “yüzyıllardır süregelen Arap ülkelerindeki diktatoryal rejimlere halkın isyan etmesidir.” diye literatüre taşıdılar. Daha sonra baharın akıl hocalarının “sömürge aklı sahipleri” olduğu anlaşıldı.
“Arap Baharı”nı “Türkiye Baharı” yapma iddiasının alt metni nedir? Soğan – patates fiyatları, hapishanelerdeki teröristlerin serbest bırakılması için “Afrin’i geri alacak” dağ kadrosunun siyasî taşeronlarıyla iş birliği yapmak, savunma sanayini önlemek, Batı’nın her türlü talebini emir telakki etmek, ülke çıkarlarını göz ardı ederek Doğu Akdeniz ve Kuzey Suriye’den çekilmek, Libya’yı yalnız bırakmak, Azerbaycan ile yapılan iş birliğini Ermeni çetelerinin mutluluğu için bozmak…
“Bahar” metaforu coşkusunun siyasi mecraya taşıdığı gürültü ve “Arap Baharı” ile benzeşen söylem sonucu “Kandil Taşeronu” siyasi partinin ideallerine ortak ittifakın seçimi kaybetmesi halinde ülkemiz için daha endişeli ve vahim sonuçlara sebep olacak bir iklimin kurgulandığı tedirginliğini yaşıyorum. Amerika’da kaybolan ittifak lideri hangi “bahar” ikliminde kiminle/kimlerle görüştü? Nasıl bir “bahar” vaadine tav oldu? Ülkede yasal olarak bulunmayan başbakanlık kurumuna talip hanımefendi masayı patlatma pahasına kalkmışken yirmi dört saat geçmeden bir otel odasında yirmi dakikalık bir görüşme sonucu nasıl bir “bahar” müjdesi ve “noter” onayı ile “kumar masası”na döndü? Şair Edip Cansever’in ifadesiyle “adam masaya / aklında olup bitenleri koydu/ne yapmak istiyordu hayatta/işte onu koydu/…/uykusunu koydu uyanıklığını koydu/tokluğunu açlığını koydu/masa da masaymış ha/bana mısın demedi bu kadar yüke/bir iki sallandı durdu/adam ha babam koyuyordu.” Siyasî masanın etrafına “benzemezlerden” bir dekor koydu, gideni getirip koydu, yanına birilerini koydu, masanın altına koydukları açığa çıktı, dağlardan birileri masaya uzandı. İzdiham had safhada. Bu koronun seslendirdiği türküde insicam yok! Ve niyet konusu bahar müjdesi medyada patladı: “Bugün konuşmayan susan o ünlüler korkaklığınızı unutmayacağız. Sonra yalandan sevinmeyin. Tek tek gelip ‘o gün neredeydiniz’ diye hesap soracağız!”
“Dil-i zâlimde olmaz ağlamakla merhamet peydâ / Ne denlü yağsa bârân seng-i hârâda bahâr olmaz” (Zalimin kalbinde ağlamakla merhamet olmaz. Ne kadar yağmur yağsa da sert kayada bahar olmaz/kaya yeşermez).