Bir haftadır hastane koşullarında gözlem yapıyorum.

Yaşlılarımızı düşünüyorum.

Türkiye nüfusu giderek yaşlanıyor.

Türkiye'de 65 yaş üzeri nüfus, beş yılda yüzde 21,4 artış hızıyla dikkatleri üzerine çekiyor.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre, 2012 yılında yaşlı nüfus 5,7 milyon iken 2023 yılında 8 milyon 722 bin kişi olarak kayıtlara geçti.

Peki, toplum olarak ve devlet imkânları açısından biz bu duruma hazır mıyız?

Bireyselleşme, benmerkezci yaşam tarzı, sekülerleşme ve umursamazlık toplumda değişen kimyanın ön sinyallerini oluşturuyor.

Gençler yaşlıları dikkate almazken kendilerinin yaşlılık dönemlerinde ne ile karşılaşacaklarını gündemlerine almıyorlar bile.

Teknolojik gelişmeler ve dijitalleşme ile birlikte dünün “bilge insanları” olan yaşlılara artık kimse bir şey sormuyor.

Gençler sınavdan sınava koşarken nine ve dedelerden hayatı öğrenmek adına tecrübe hikâyeleri dinlemek kimsenin aklına bile gelmiyor.

Orta yaş insanımız ise acaba ne kadar kaliteli zaman geçiriyor yaşlılarımızla?

Ben bu konuda karamsarım.

Dijital dünya, yaşlılar da dâhil herkesi kendine esir etti.

Pandemi ile tüm sosyal bağlar koptu ve tekrar bağlanma süreçleri çok zayıf oranda gerçekleşebildi.

Ne akrabalar, ne komşular, ne arkadaş grupları… Pandemi ile akamete uğrayan rutin buluşmalar, pandemi sonrasında hayata geçirilemedi.

İnsanlar birbirinden uzaklaştı.

Büyük psikolojik sorunlar doğuran pandemi sürecinden sonra 11 ilimizde gerçekleşen Kahramanmaraş merkezli depremler ile birlikte bölgedeki yaşlılarımız âdeta doluya tutulmuş hissi yaşıyor.

Yalnızlığa terk edilmişliğin içinde kaygı ve korkular ile yaşamak… Ne kadar cazip gelir ki o yaştaki insanlarımıza?

Toplum olarak yeniden düşünmeliyiz yaşlılarımızı…

Yaşlıları hayata bağlayacak motivasyonları hayata geçirmeliyiz.

Yaşlıları ‘cennet kapısı’ gibi gören anlayışı diriltmeliyiz. Diriltmeliyiz ki hem yaşlılar hürmet görsün hem de gençler hayatı kaçırmasın.

Avrupa’da sevgi evleri ile huzurevlerini buluşturan projeler söz konusu. Kimsesiz veya terkedilmiş çocuklarla, bakımı devlete bırakılmış yaşlıları bir araya getiren çalışma, tamamen duygu paylaşımına dönük bir yaklaşımı ortaya koyuyor.

Sevgi ve paylaşım isteği her yaşta ihtiyaç duyulan bir duygu durumudur.

Bu açıdan bakıldığında aileyi oluşturan bireylere çok iş düşüyor. Yaşlılarımızla daha çok vakit geçirmeli, kaliteli zamanlar için plan yapmalı ve kalplerini kazanmak için gönül köprülerini sağlamlaştırmalıyız.

Diğer taraftan devletimize de çok iş düşüyor.

Yalnız yaşayan yaşlılarımızın ev temizliğini pek çok belediye üstlenmiş durumda.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı “yaşlı bakımı” adı altında pek çok hizmet sunuyor, hastanelerimizde dertlerine deva aranıyor.

Fakat bir şeyler eksik kalıyor; ilgi ihtiyacı, sosyal paylaşım, manevi etkinlik…

YAŞLI BAKIMINDA YENİ VİZYONA İHTİYAÇ VAR

Yaşlılarımızın sadece bedenine bakım vererek sağlıklı bir toplum olamayız.

Şu bir gerçek ki yaşlılıkla birlikte insanımızın dinî eğilimlerinde bir artış söz konusu oluyor.

İnanma ve bağlanma isteği yaşlı insan için hayati bir işleve sahiptir.

Psikososyal alanda yapılan bilimsel çalışmalar dinî yaşamın ruh sağlığına olumlu katkısından bahsederler.

Dinî düşünce ve pratikler bu anlamda yaşlı bireylerin sosyal uyumunu sağladığı gibi kendilerini iyi hissetmelerine, zihinsel ve fiziksel sağlıklarını korumaya, uzun bir yaşam sürmeye, psikolojik olarak güçlü kalmalarına ve sosyal uyum sahibi olmalarına katkı sağlayarak nitelikli bir yaşam geçirmelerine yardımcı olur.

 

YAŞLILARIMIZ İÇİN BİR TEKLİFİM VAR

Yaşlılarımızın anlam dünyalarını zenginleştirmek, ilişkilerinde sorunları azaltmak ve yalnızlıktan çıkarıp sosyal hayatın içine katmak için benim bir teklifim var.

Belki minimal düzeyde bazı çalışmalar yapılıyordur ve fakat daha fazlasına ihtiyaç var. Yaşlılarımızı sosyalleştirmek için ‘yaşlılara yönelik din eğitimi ve manevi rehberlik’ faaliyetlerini geliştirmeliyiz.

Diyanet İşleri Başkanlığı ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın protokol imzalayabileceği kapsamlı bir projeden bahsediyorum.

Bu proje ülke genelinde çok yaygın biçimde hayata geçirilmeli.

Camiler, Kur’an kursları, rehabilitasyon merkezleri yaşlılarımıza yönelik öğretici, eğitici, teskin edici, sosyalleştirici çalışmalar yapmalı.

Örneğin hayatı boyunca yoğun işlerinden Kur’an öğrenmeye fırsat bulamamış bazı bireyler, bunu emekli olur olmaz telafi etmeye çalışırlar. Kur’an öğrenme sınıfları oluşturulabilir, bununla birlikte ünlü alimlerin kitaplarını okumak için okuma grupları da dizayn edilebilir. Böylelikle ileri yetişkinin öğrenme arzusu, bu gruplarda karşılanır.

Eğitimin yanında etkinlik faaliyetleri de olmalı. Bu kısımda etkinlikler, sosyalleşmeyi sağlar ve paylaşımı öne çıkarır; böylece yaşlılarımız yalnızlık duygusundan kurtulur ve mutlu hisseder. Enstrüman çalmayı öğrenme, el işleri vs. gibi hobi çalışmaları da bu grupta yer alabilir.

Yaşlılarımıza özel çalışma grupları, öğrencilerin ziyaretine de açık olmalı.

Gençlere ve çocuklarımıza da yaşlılarımıza sevgi aktarımının önemini sohbet odaları kurarak anlatabiliriz.

Yaşlılarımız öğrenirken, paylaşırken, sosyalleşirken bu şekilde hayata daha çok bağlanacak, daha sağlıklı olacaklardır.

Aksi takdirde ‘mutsuz yaşlılar’ bu ülke için vebaldir diye düşünüyorum.