Medya fuarlarında dünya sanallaşarak bir araya toplanıyor. Büyük kavramlar, büyük işler, büyük adamlar küçük ekranlarda dünya insanın izlemesi için bir biriyle yarışıyorlar. Klasik sektörlerde ürünler pazarlanırken medya marketlerinde insanlar, toplumlar, hayatlar bütün değerleriyle; günahlarıyla sevaplarıyla müşterilerin huzuruna çıkıyor. Medya marketleri dünyanın gidişatını okumak açısından da büyük fırsatlar barındırıyor.
Bu yıl Fransa’nın Cannes şehrinde düzenlenen MİPCOM Televizyon İçerik Fuarı’na 110 ülkeden katılım oldu. Her ülke özel ve devlet kurumlarıyla kendi hikâyelerini başka ülkelerin izleyicilerine ulaştırmak için yarış içerisinde. Uzun yıllardır Türk dizileri en çok rağbet gören durumda nitekim bu yılda öyle oldu. Bunu fuarın düzenlendiği festival sarayının koridorlarında dizilerin afişlerinden anlamak mümkün.
Geleneksel televizyon kanallarının yanı sıra dijital platformlar yeni mecralar olarak büyük ilgi görüyor. Sanal dünya dijitalleşme sayesinde bir kez daha sanallaşıyor. Dijital platformlar hem yayıncı hem yapımcı hem de dağıtımcı olarak geleneksel mecraları zorluyor. Bu anlamda da medya başka bir alana doğru gidiyor. Fakat bir gerçeğin altını çizmekte fayda var hala dünyada televizyon izlenme oranları oldukça yüksek. Türkiye için 4 saat dolayında olduğu söyleniyor. Dizilerin ülkelerde gösterim bazında Amerika’dan sonra ikinci sıradayız. 150’den fazla ülkede Türk dizileri seyredilmiş ve seyredilmeye devam ediyor.
Türk dizilerinin dışında yarışma, animasyon ve belgeseller de kendilerine müşteri arıyor. Birçok ülkeye format satan firmalar var. Geçen yıl yeni yapımların tanıtım toplantısına katılmıştım ancak bu yıl fırsat olmadı. Geçen yıl ki “freş”ler bir felaketti. 30 yıla yakın zamandır bu fuarlara katılan tecrübeli bir televizyoncuyla konuşurken bu konuyu sordum. “Sapıklık ve sapkınlık bilinçli bir şekilde piyasaya sunuluyor. Bunun arkasında kesinlikle bir plan var.” dedi.
Stant katılımlarının yanı sıra gösterimler, konferanslar, gala programları, teknolojik yenilikler de fuarda büyük yer tutuyor. Japon firmaları 4K ve 8K kameralarla çektikleri örnek filmleri katılımcılara tanıtıyorlar. Çözünürlüğü yüksek çekimler göz kamaştırıyor. Gözümüzle görmemizin imkânsız olduğu görüntüler bütün detaylarıyla ekranlara geliyor. Bu kameralarla gölgeli dramatik çekimler imkânsız hale gelecek.
Japonya, İtalya, Finlandiya, İngiltere yapımlarından örnekler seyrettim. Görüntüler harika, çekimler müthiş, aksiyon inanılmaz ancak duygu sıfır. Kötümserlik var, acı var, akıl var ancak duygu yok, merhamet yok bu filmlerde. İnsanın maddi dünyasına dair her şey var ancak maneviyatına dair hiçbir şey yok. Hız var, haz var, huzur yok. Kutsalı yok, inancı yok, değeri yok bu işlerin. Toplumlara yön veren medyanın böyle bir eksende olması ürkütücü geldi bana. Üstat Necip Fazıl’ın dediği gibi sanat adına çelik çomak oynuyorlar gerçeği aramak gibi bir dertleri yok. Her şeyi eşya mertebesine indirgiyor, tüketiyor ve kullanıp atıyorlar.
İletişim bilimcilerin bu konuya kafa yormalarında fayda var. Bilmiyorum abartıyor muyum yoksa!