Beyninizi siz kullanın. Kullanmazsanız kulak ve gözünüzden içinize giren başkaları kullanır.
Şunu kabul etmeliyiz ki artık dünyada hiçbir ülke bağımsız değildir. Küreselleşen sermaye maalesef milyarlarca insanı çok küçük bir azınlığın elinde oyuncağa çevirmiştir. Artık dev şirketler devletlerden önce gelmektedir. Hatta hangi devlette kimin yönetimde olacağını da bu sermaye sahipleri belirlemektedir. Devletlerin gücünün bu derece asgariye indirilmesi bizi başka bir tehlikeyle karşı karşıya bırakmaktadır. Çoğu yerde devletlerin kontrolünde verilmesi gereken kararları bir örgüt ya da birey verebilmektedir. Daha kötüsü, savaş ve barış onların iki dudağı arasında belirlenmektedir. Milletlerarası ilişkilerde artık devlet adına muhataplarınız yoktur. Ancak kuklalarla yapılan şovun seyircisi olmaya zorlanırsınız.
Peki buna karşılık milyarlarca insanı kontrol altında tutan güçleri nereden geliyor? İnsanlığın ortak hafızasını nasıl ele geçirdiler? Ortak hafızayı bırakın, bireyin karar alma ve bu karara karşı eylemde bulunmasını sağlayan beyinleri nasıl ele geçirdiler? Firavunların zulümle, işkenceyle kölelerine yaptırdığı piramitleri nasıl oluyor da 21. Yüzyıl çağdaş insanı gönüllü olarak yükseltiyor? Kölelik gönüllü hale nasıl gelir?
Aslında basit bir önermeyle çözdüler. O insana “Çalışın, bir gün siz de Firavun olabilirsiniz” dediler. Kapitalizm vahşi orman kanunundan başka bir şey değildir. İnsanlığın gelişimiyle izah edilemez. Sadece renkler ve sesler değişmiştir. Ormanda hiç olmazsa Yaratıcı’nın koyduğu, canlıların içgüdüsel olarak yerine getirdiği bir denge vardır. Orman insanın eline geçti mi, yaşamak adına yapılan bütün öldürmeler sadece zevke ve çıkara dönüşebilir. Nitekim öyle olmuştur.
Sosyalizm bu büyük sorudan yanlış zamanda, yanlış yerde, yanlış adamlarca doğurtulmuştur. İçinde Yaratıcı’nın olmadığı yapay dengeye bağlı bir adalet sistemi geliştirilemez. Adalet eşitlik değildir. Adalet her şeyin olması gereken yerde, olması gereken büyüklükte, olması gereken açıda bulunmasıdır. Güneş sistemi gibi, evren gibi… Herhangi bir şeyin yerini ya da hacmini değiştirirseniz sistem çöker.
Küresel efendiler (vahşiler) bütün bu anlattıklarımı insanın beynine ve nefsine (içindeki hayvana) ulaşarak bunu başardılar. Günümüzde insanla aralarındaki bu tünelleri medya aracılığıyla kazıyorlar. İnsanın içindeki “Eşref-i Mahluk”u bir tüketiciye çeviren zehri, salgı ve hormonları medya kanallarıyla zerk ediyorlar. Çabuk tüketen, çabuk tükenen ve hızlı yaşayan insana tevekkül etme fırsatı vermiyorlar. Tevekkül eden, düşünen, yani Rabbimizin “Hiç akletmez misiniz?” sorusuna karşılık akıl eden insanlar ise milyarların içinde uçsuz bucaksız bir yalnızlığa itiliyor. Akıl, insana verilen anlama, ölçüp tartma, mukayese ve muhakeme yapma yeteneğidir. İnsanı gafilleştiren bir zehirden bahsediyorum. Rengarenk, tadı güzel bir zehirden… Bu öyle bir zehir ki besmele çekerek üstüne bombalar sarıp masumları din adına katlettirir. Bir de bakmışsın milyonlarca Müslüman’a Noel’de sabaha kadar içki içtirir.
“Andolsun ki, Cehennem için birçok cin ve insan yarattık; onların kalpleri vardır ama anlamazlar; kulakları vardır ama işitemezler; gözleri vardır ama göremezler. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da sapıktırlar. Bunlar gafillerdir.” (A’râf/179)
Küresel sermaye dediğimizde hepimizin bildiği gibi başını Siyonistlerin çektiği bir yapıdan bahsediyoruz. Dünya medyası dediğimizde de yine aynı etiketi görebiliriz. “Milyarlarca Müslüman neden el kadar İsrail’le baş edemiyor?” sorusunun cevabı da burada gizlidir.
Ülkemize gelince, kimlerin kimler hakkında ne manşetler attığı yeterince yazılıp çizildi sanırım. Ve o manşetlerle kimlerin yok edildiği de gün gibi aşikardır. Bunların örneklerini bile vermeye bu köşe yeterli olmaz. Ve bizler büyük bir gafillikle kimi isteseler teslim ettik. Özellikle Abdulhamit Han’dan beri daha bariz ve görünürdür.
Bu sefer içerdeki taşeronlarının yetersiz olduğunu düşündükleri için kendileri de alenen topa girdiler. Demek ki epey bir fazla olmaya başladık. Demek ki çok ileri gittik. BBC, Time, Deutsche Welle, Haaretz, Bild, Fokus, Financial Times, CNN, FOX, daha adını saymadığım bir sürü cehennem ulağı ısrarla Recep Tayyip Erdoğan’ın başını istiyorlar.
Bu yazıyı buraya bağlamam size garip gelebilir. Yine aynı basının, dördüncü parti olan HDP ısrarı size garip gelmeyebilir. Belki Cumhurbaşkanımızı hiç sevmiyorsunuzdur. Ancak mücadeleniz bağımsızlık üzerine bir söyleme oturuyor ve siz kendinizi samimi hissediyorsanız, sırf bu nedenle bile ona sahip çıkmalısınız. Partiler, insanlar gelir gider. Unutmayın, günün birinde sizin sevdiğiniz insanlar iktidara gelir ve gerçekten iyi şeyler yapmaya kalkarlarsa onların da başını isteyeceklerdir. Ben o zaman sizin gibi düşünmesem de, yaşadığım, anladığım tarih tecrübesiyle sonuna kadar yanınızda olurum.
Unutmayın, bu ülkenin seçilmiş başbakanını astırıp yıllarca onu sevenlerin çocuklarına bayram diye kutlattılar. Ne olur, beyninizi siz kullanın. Kullanmazsanız kulak ve gözünüzden içinize giren başkaları kullanır.