Balıkesir’e atandığımda aynı zamanda oranın İHA muhabiri olan Hüseyin Tokmak şöyle bir haber geçmişti. “Balıkesir’e şair müdür” Hüseyin bunu yıllardır beni takip eden bir okuyucu olarak da Tabii ki iyi niyetle yapmıştı. Normalde bizlerin bu tür atamaları haber değeri taşımaz. Kamudan kelimesiyle başlayan internet siteleriyle o yörenin yerel basınında çıkar. Oysa bu haber yüzlerce internet sitesinde ve ulusal basının hemen hepsinin internet veya matbu kısmında yer aldı. Tabii altında bir sürü vatandaş yorumuyla;
Bir şairimiz eksiktiBalıkesir’de adam yok muydu da şair getiriyorlarBize eğitimci lazımŞair valinin altını oyuyorBak şu şairin yaptıklarına
Şu an gülümsediğim ama o günlerde beni fazlasıyla üzen laflardı bunlar. Balıkesir günlerim yok kardeşim ben aslında eğitimciyim savunmasıyla geçti. Peki bir şairi toplum önünde yaptığı işi saklamak gereği nereden hasıl oluyordu? Oysa dünyanın birçok yerinde Entelektüel bir uğraşınız varsa bunu öz geçmişinizin en görünür yerine yazarsınız. Göğsünüzü gere gere yaptığınız bu işi anlatır ürettiğiniz eserlerin okunmasına çalışırsınız.
Oysa düşündüğünüzün tam tersine genel çoğunlukta acayip bir şair imajı var. Genelde duygusal, romantik, işe yaramaz ona buna aşık olan, mantıksız bir figür algılanıyor. Akşamları ilham diye biri geliyor ona bir şeyler yazdırıyor. Maalesef edebiyatın en zorlu alanlarından birinin vatandaş gözünde düştüğü durum bu. Çünkü ortalıkta ben şairim diye gezen kelime dağarcığı yüz kelimeyi geçmeyen fikirsel bir alt yapı ya da kültürel birikimi olmayan hayatı sadece karşı cinsle var ya da yok eden bir sürü insan geziyor. Onlarda şairi öyle bir şey sanıyor. Şiir yazanın bu kadar çok okuyanın hiç diyecek kadar az olduğu bir ülkede bütün bunlar kaçınılmaz oluyor.
Benim mesleğim açısından baktığınızda durum daha da işin içinden çıkılmaz hale geliyor. Çocuklar bütün ailelerin en değerli varlığıdır. Onlar anne babaların canı ciğeridir. Dolayısıyla çocuklarını güçlü karakterlere emanet etmek istiyorlar. Ve benim gibi insanlar anne babalara aslında şair nedir diye bir açıklamayı sürekli yapmak zorunda kalıyor. Her yerde olabilir ama bu ülkede böyle olmamalı diyorum. Biz yazılı ve sözel kısmının omurgasını şiirin oluşturduğu bir medeniyetin çocuklarıyız. Mevlana’ya, Yunus’a, Hacı Bayram’a, Yahya Kemal’e, Mehmet Akif’e, Necip Fazıl’a, Sezai Karakoç’a ve hatta şiir söyleyen bir Cumhurbaşkanı’na neden bakmıyorlar anlamıyorum. Fikri omurgasını medeniyetimizi referans alarak, Binlerce yılın birikimini şiire taşıttıran bu insanların, bunu yapmaktaki gayelerini neden sorgulamıyorlar.
Burada kendimi ve meslektaşlarımı da sorgulamak istiyorum. Bu toplumun hepsi bizim sıralarımızda öğrencilik yaptı. Ve biz öğretmenler birçok konuda olduğu gibi samimi sevgiler oluşturamamışız. Çocukların çoğu şiiri bağıran bir şey sanıyor. Kendi medeniyetimizi anlatamamışız. Nasrettin Hocayı karikatür sanıyor.
Bu arada görev yerim değişti. Isparta da görev yapmaya başladım. Ve buradaki yerel gazeteler Balıkesir’e giderken Hüseyin’in yazdığı haberi görüp, oradaki “Balıkesir” kelimesini silip yerine “Isparta” yazmışlar. “Isparta’ya şair müdür” Altında beni üzen benzer hatta aşağılayıcı yorumlar.
Geldiğim ilk hafta sonu bir bakkala peynir almaya girdim. Bakkal beni tanıdı yanındakine:
Lan bu gelen yeni müdür. Şayirmiş
Yanındaki gevrek gevrek gülerek ekledi
Hadi bir şiyir söylesene abi…