Ateşkes görüşmeleri henüz ihtimal dâhilinde bile ele alınmazken katliam ordusu, sivilleri biçmeye devam ediyor. Dünyanın en azılı katili İsrail, geçtiğimiz perşembe günü Gazze'nin güneybatısında yardım bekleyen sivillerin üzerine hava saldırısı düzenledi. Silahsız, günahsız yüzlerce masum, işgal şiddetine hedef oldu. Hava saldırısında 100'den fazla Gazzeli sivil hayatını kaybetti; yaralı sayısının 760 olduğu paylaşıldı. Üstelik hâlâ ulaşılamayan cesetler olduğu ifade ediliyor.

Ne yapıyordu bu insanlar? Yardım bekliyorlardı. Artık sözün hükmünü yitirdiği günlerdeyiz. Alışmak denen histeri, hızla insaniyetimizi esir aldı. 

Dünya kamuoyu ne işe yarar? Bunu daha sık sorduğumuz anların içinden geçiyoruz.

Perşembe günkü vahşeti takip eden saatlerde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Gazze'deki son gelişmeleri ele almak üzere Cezayir’in talebi üzerine toplanacağını açıklamıştı. Kapalı kapılar ardında toplanmanın bunca zaman ne sonuç verdiği değil, nasıl işe yaramadığı konusunda daha çok bilgiye sahibiz.

Caniliğin kurumsallığı olur mu, elbette olur. Siyonist vahşetin kurumsal yapısı olan İsrail devleti, meşru değil ahlaksız ve vahşidir. Yalan ve düzmeceyi kendi varlığının devamı için üretmeye ve belletmeye devam ediyor.

BM'ye dönersek ortada bu kanunsuz, ırkçı, bölücü, işgalci, gaddar, pervasız katil varken ve işlediği suçlar bu kadar aleniyken kapalı kapılar ardından çıkacak bir kararın Gazzelileri kurtaracağını beklemek, tekrarlayan bir vakit kaybı. Masum insanlar hedef olmaya ve dünya o çok bildiği sessizliğini ve seyirciliğini sürdürmeye devam edecek.

Ümidin yorulduğu bu çağın sessizlik denen utancında pay sahibiyiz. Ancak bu döngüyü kırmak imkânsız değil. Bireysel farkındalık, işte tam da bu noktada belirleyici olmaya devam edecek.

Nasıl mı? Vahşetin finans kaynaklarını sürdürülebilir bir boykotla kurutmaya devam ederek. Çevremizde son zamanların en büyük içerlemesi, Müslüman devletlerin Gazze konusunda takındığı sağır tavır üzerine odaklanıyor. Yaptırım denilen sahici baskının devletler düzeyinde işletilmesi, öncelikle halkların edilgen nesne düzeyinden aktif özne konumuna geçmesiyle mümkün olur. Halkı oluşturan bireyler, bilinçli boykot tavrını hayatın her alanına yaydıklarında kendi devletlerinde de zorlayıcı bir sorumluluğu harekete geçirirler. 

Demem o ki, İsrail'i ürün ve hizmet ekseninde boykot etmeye devam etmek, yereldeki paydaşların da kâr sarmalını etkileyecek ve soykırımcı İsrail'in vahşet pervasızlığı zora girecektir.

Boykot deyip geçmemeli; bu eylem öyle büyük bir çarpan etkisine sahip ki sadece Tel Aviv değil, onun sponsoru olan tüm güçler domino etkisiyle birer birer düşebilir.

Ramazana sayılı günler kala boykot farkındalığımıza bir güncelleme yapmak ve ipi sıkı tutmaya devam etmek şart!

İsrail, yardım bekleyen insanları vurdu. Gıda paketlerini bekleyen masumları hedef aldı. Raflarda uzandığımız her ürün bize bu gerçeği hatırlatırsa sadece konuşmanın değil, harekete geçmenin karşılığını almış olacağız.

Orucu hurmayla açan bu gelenek, bize hurmanın menşeini sorgulama sorumluluğunu yüklüyor. Kudüs hurması, Filistin menşeini almadan o hurmayla açılan oruçlardan Allah'a sığınalım.

İslam, bireyleri insan tavrının onuruna davet eder. Müslümanım demek, soylu ve hakiki bir ahlak taahhüdüdür. 

Made in Israel ve işgale destek veren tüm markaları inceden inceye takip edip boykota devam edelim.

Elest bezminde verdiğimiz sözü tekrar hatırlama vaktidir.