İnsan bazen ne çok bunalıyor, daralıyor ve hatta tüketiyor ümit sermayesini ve tükeniyor. İstedikleri olmayınca olanı da istemiyor sanki. Ya da şöyle; istediği tek bir şey olmadı diye onca başka şeye nankörlük ediyor. Bazen istese de ve hatta çok istese de olmuyor ya da belki olmaması gerekiyor. Lakin insan anlamıyorum. Oysa şöyle bir söz hatırlıyorum kâri çok eski zamanlardan zihnime kazınmış; “Ele geçmezse eğer sevdiğimiz, çare ne; eldekini sevmeliyiz.” Olmuyorsa olana şükretmeliyiz. Hem belki de istemeyi bilmediğimizden istediğimiz nasip olmuyordur. Ya da belki O veriyordur da biz almayı bilmiyoruzdur.
…
Rivayet ederler ki Ebu Dülame, Abbasi halifesine çok güzel bir kaside yazınca, Halife şaire ihsanda bulunmak ister. Şairi çıkarlar huzuruna. Halife “Kasideni çok beğendim, dile benden ne dilersen” diye sorar.
Şair şöyle bir etraftaki kalabalığı süzer ve “Sultanım” der “bir av köpeği isterim.”
Herkes şaşkındır. Sen sultanın huzuruna çık, “dile benden ne dilersen” desin, bir av köpeği iste! Olacak iş mi bu?
Halife de şaşırır lakin “Peki, verdik gitti” diye karşılık verir. Şair teşekkürden, duadan sonra kapıya yönelmiştir ki bir ara döner “Fakat efendim ava ne ile gideceğim?” diye sorar.
-“Haklısın” der halife “bir de at versinler.”
Bir iki adım atan şair tekrar geri döner, boynunu büker: “Şey, efendim ata nasıl bineceğim.”
Güler halife: “Doğru, güzel bir eyer takımı da versinler.”
-“Efendim ata kim bakacak?”
-“Bir de seyis versinler”
Böylece devam edip gider. Kalacağı bir köşk, köşkün geçimi için altınlar vs. almıştır ve tam kapıdan çıkacakken bir kez daha geriye dönüp bir şey diyecektir ki halife ondan önce davranır.
-“Bak şair efendi, daha bir şey istersen av köpeğini geri alırım ha!”
…
Mesele istemeyi bilmektir belki de. Olmuyor, vermiyor diye umudu tüketmek yerine kapıyı çalmayı bilmediğini fark edip yeniden denemektir. Hem olmadı diye bunca hüzne gerek var mıdır ki?
Olmuyorsa, vardır bir bildiği.
Zira O, bilir…