“Sade yaşa, basit yaşama, ânı yaşa” başlıklı yazıma büyük teveccüh gösterildi. Farklı şekillerde ulaşanlar yöntemlerle ilgili tavsiyeleri de beklediklerini ifade ettiler.

Gösteriş, şatafat, debdebe, karmaşa ve lüzumundan hızlı yaşam tarzının haddinden fazla bunalttığı kimselere nacizane tekliflerim şu şekilde olacaktır..

Öncelikle eğitim, yemek kültürü, sofra adabı, sofra düzenini ithal etmeyin.

Hangi yazıda okuduğumu şu an hatırlayamadım ama uyku problemi olan ve uyumakta zorlananlara bir doktor, çok az eşyanın bulunduğu sade yatak odalarında uyumanın daha kolay olduğu tavsiyesinde bulunmuştu. Bizler her yeri tıkış tıkış eşyayla doldurduk. Fazlalıklardan kurtulun.

Modern kavramını irdelemek lazım. Neye ve kime göre modern? Çağa ayak uydurmak, günün gelişen şartlarına uyum sağlamak adına hayat tarzımızı deve kuşuna döndürmeyin.

Sadelik ve tevazu hayat kurtaran, hayatı kolaylaştıran, mutluluk ve huzurun anahtar kelimeleridir.

İş hayatınızı özel hayata taşımayın.  Yemek öğünlerinin hiç birinde bir araya gelemeyen aile görüntüsünden kurtulun. En azından akşam yemeklerinde tüm aile bireyleri ile aynı sofraya hep birlikte oturmaya gayret edin. Cep telefonunuzu da yemeğe getirmeyin.

Farklı alanlarda diz çökmeyi unuttuk. Bunları yeniden hatırlayın.

Ruhi açlıklarımızı giderebilmek için sohbet halkalarını ihmal etmeyin. Bu, yasak savma babından olmamalı. Cep telefonları tamamen kapatılmasa bile sessize alınmalı, titreşimde dahi olmamalı.

İlle de bayramlara dikkat edilmeli. Sıla-i rahim ihtiva eden bayramlar “daha yaşımız genç, ilerideki bayramlarda gideriz/yaparız” avuntuları beyhude avuntulardır.

Pek çok, insanın bizlere göstermedikleri bir yüzleri vardır. Temkinli olun. Her arkandan konuşanı düzeltemez ve ikna edemezsin; bu gibi şeyleri bir kenara terk etmeyi deneyin.

Karmaşanın göbeğinde yer almamaya özen gösterin. Size mutluluk ve huzur veren insanlarla daha fazla hemhal olmak size çok şey kazandırır.

Sevip bel bağladığı, çok fazla umutlandığı insanın beklenen seviyenin altında kalması da zor gelir insana.

İyilik yapmayı sokaktaki dilenciye 3-5 kuruş vermeye indirgemeyin. Tüm canlılarla iyi geçinin.

Sevgide ve duada cimri olmayın. Sevgi ve dua kullanılınca eksilmez hiç merak etmeyin.

Başkalarına benzemeye çalışmayın. Hiçbir taklit asla aslının yerini tutmaz. Her kişi nevi şahsına münhasırdır.

Her ne olursa olsun bu dünyayı size zindan etmeye çalışanlar mutlaka olacaktır. Bu tipler yakın çevrenizde ise ve onları değiştirmeye gücünüz yetmiyorsa kendinizi perişan etmeyin.

Haddini bilmek, cahillerle oturup kalkmamak, hele ki tartışmaya girmemek haddinden fazla önemlidir.

İçinde bulunduğunuz ortama bir değer katmıyorsanız veya o ortam size bir şeyler katmıyor/kazandırmıyorsa zamanınızı boşa harcamayın.

“Hiç geçmeyecek acı” diye bir şey yoktur.

Her zaman maddi olarak veya farklı imkânlar açısından sizden daha iyilerle kendinizi kıyaslamayın. Kendinizden daha kötü durumda olanları da mutlaka gözlemleyin ve sahip olduğunuz ne varsa onun kıymetini bilin, şükredin.

Size yapılan bazı şeyleri unutmayı bilin. Unutmak ve affetmek asla bir zaaf değildir. Kin yaşadığınız müddetçe beraberinizde taşıdığınız en ağır ve en gereksiz yüktür.

İfade etmeye çalıştığım şeylerin tamamını bir çırpıda hayatınıza tatbik edeceksiniz, edebilirsiniz diye bir kaide yok. Bazı şeylerde başarısız oldunuz diye denemekten vazgeçmeyin.

Herkesin sizi sevmesi, beğenmesi ve yaptıklarınızı takdir etmesini beklemeyin.

Mükemmel insan/dost bulacağım diye fazla zorlamayın.

Merhamet, fedakârlık ve feragat gibi kavramları hayatınızdan çıkarmayın.

Kapitalizmin akıllarımıza pranga vurmasına, basiretinizi bağlamasına izin vermeyin. Unutmayın bu dünya kalıcı bir mekân değil, biraz kalıp gideceğiz. Yani diğer deyişle: “Şöyle bir bakıp çıkacağız.”

Bu dünyayı ebedi kalınacak bir mekâna dönüştürmek için beyhude gayret etmeyin. Böyle düşünen kimse başaramadı, siz de başaramayacaksınız.