Var mısınız, bugünden başlayıp yediklerimizin yarısını tüketmeye?
Var mısınız, sağlıklı hayata ilk adımlarımızı bugünden atmaya?
Var mısınız, boğazımızdan geçen her lokmanın temiz, helal ve sağlıklı olup olmadığını sorgulamaya?
Varım diyenler, benimle devam etsin o zaman yazıya.
Evet, sevgili dostlar!
Geçen haftalarda sağlığımızı fonlamanın bir yolu da yediklerimizi azaltmaktır diye konuşmuştuk.
Bu hafta da bu konuyu tekrar vurgulama gereği hissettim; çünkü dün okuduğum bir araştırma yazısında az yemenin insan ömrünü uzattığı ve yaşlanmayı geciktirdiği yazıyordu. Araştırmalara göre az kalori tüketmenin insan hücrelerinde yenilenme sürecini başlatıp hasar görmüş hücrelerin yeniden toparlanıp sağlıklarına kavuşması ve bununda başta kronik hastalığı olan pek çok insanda daha az ilaçla hayatını sürdürme anlamına geldiği söylenmektedir.
Hoş, bu bizlerin yeni bildiği bir konu değil. “Oruç tutunuz sıhhat bulursunuz” diyen Peygamber’in (s.a.v.) ümmeti olarak bizler zaten bunu biliyor ve senede bir ay yaşıyoruz.
Ancak bu tutumu hayatın geneline yaymak çok önemli. İçini oyup durduğumuz bir ağacı sulamanın ne anlamı var ki?
Hayat da öyle! Bir yanda sağlığımıza faydalı mı zararlı mı hiç sorgulamadan sırf lezzetli diye karnımıza doldurup durduğumuz yiyecekler var, diğer yanda sağlığımızı ayakta tutabilmek için arşınladığımız hastane yolları, ilaçlar, reçeteler, tonlarca kozmetik ürünler var.
Kaynağı kurutmaz isek bu kurt gövdeyi bitirene kadar yiyecek elbette.
Tabii ki, yemek yemek ve özellikle damak tadı insanoğlunun hayatındaki büyük lezzetlerden ve vazgeçilmezlerden biri.
Bu bize bahşedilmiş olan en büyük nimetlerden bence.
Peki, sağlıklı olmak nasıl bir lezzet sizce?
Hasta insanlara bir sormak lazım, acaba hangi lezzeti tercih ederler diye. Bana sorarsanız yediklerimizden de lezzet almak için sağlık lazım. Sağlığımız yerinde değilse dünyanın en lezzetli yemeği bile bize mutluluk vermez. Asıl olan lezzetten önce sağlığı aramaktır. Lezzet ondan sonra gelir ve gelmeli de, çünkü yediklerimizden aldığımız lezzet de sağlığımıza katkı sağlar. Onun yeteneği de size kalmış. Araştırın, bulun ve uygulayın. Herkesin hayat tarzı da reçetesi de farklıdır çünkü. Size uyan bir tane mutlaka vardır.
Tekrar az yeme konusuna dönersek; şu bilimin bugünlerde yeni vurguladığı ama bizim Peygamberimiz’den (s.a.v.) beri söylenegelen sofradan doymadan kalkmak meselesini tekrar hatırlamak lazım. Sofradan doymadan kalkmanın temelinde şu prensip yatar: Beynimiz doygunluk hissini son doyurucu lokmayı yuttuktan 15-20 dakika sonra algılıyor. İşte imtihanın sırrı da tam burada bence! Biz nefsimize hakim olup doymadan sofradan kalkınca, arkasından ödülü, gerçek ve sağlıklı bir doygunluk olarak geliyor. Bu his vücudumuzun da sağlıklı işlediğini gösterir. Böyle yaptıkları halde doygunluk hissini yaşamayanların bir sağlık kontrolünden geçmesini tavsiye ederim.
Şimdi tekrar soruyorum; var mısınız?