Rusya’nın Ukrayna’yı işgale başlaması daha şimdiden milli güvenlik, savunma, uluslararası ilişkiler, dünya düzeni, ittifaklar, bölgesel ve küresel güç dengesi gibi konularda tarihe geçecek birçok ders verdi.
İki dünya savaşının ardından yeni bir dünya savaşının çıkmasını önlemek ve barışı koruma amacıyla kurulan uluslararası sistemin tamamen köhneleştiği, işlevsiz kaldığı ve önemini kaybettiği bir kez daha ortaya çıktı.
Birlemiş Milletler’in (BM) artık gereksiz bir kurum olduğuna ve Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) beş daimi üyesinin barışı tehdit eden eylemlerine karşı hiçbir şey yapamayacağına inananların sayısı her geçen gün artıyor.
Rusya’nın veto hakkının bulunduğu ve dönem başkanı olduğu BMGK’dan Rusya aleyhine bir karar çıkması imkânsız.
Ukrayna’nın başına gelenler başkasının ve özellikle de Batı’nın ipiyle kuyuya inilmeyeceğini yeniden gösterdi.
Amerika ve Avrupa, kendilerine bel bağlayan Ukrayna’yı Rusya karşısında tamamen yüzüstü bıraktı.
Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy önceki akşam halka hitap ettiği video mesajında açıkça yalnız bırakıldıklarını söyleyerek, “Ülkemizi tek başımıza savunuyoruz. Dünyanın en kudretli güçleri uzaktan izliyor” dedi.
Türkiye böyle bir tavrı çok önceden tecrübe etmişti.
Dünyayı 1962’de nükleer savaşın eşiğine getiren Küba Füze Krizi, ABD ve Sovyetler Birliği arasında Türkiye üzerinde yapılan gizli bir pazarlıkla çözülmüştü.
ABD Başkanı John F. Kennedy, SSCB Komünist Partisi Genel Sekreteri Nikita Kruşçev’e Küba'daki füzelerin kaldırılması karşılığında Türkiye'deki Jüpiter füzelerinin sökülmesini önermişti.
Krizin füze rampalarının vurulacağı sınırlı bir sıcak savaşa dönüşmesi halinde en çok zarar görecek ülkelerin başında Küba ve Türkiye geliyordu.
Washington, Türkiye’nin milli güvenliğini ve bekasını ilgilendiren bir konuda görüşünü alma gereği duymadığı Ankara’ya ufacık bir bilgi dahi vermemişti.
Türkiye, sözde müttefiki ABD’nin kendisini Sovyetler Birliği (SSCB) karşısında yalnız bırakabileceğini 1964’te ünlü Johnson Mektubu vesilesiyle bir kez daha gördü.
ABD Başkanı Lyndon Johnson, Başbakan İsmet İnönü’ye gönderdiği mektupta Kıbrıs’a müdahale etmesi halinde herhangi bir şekilde SSCB saldırısına uğrarsa Türkiye’yi korumayacaklarını söylüyordu.
Bu iki şok o güne kadar dış politikasını “ABD’ye güven, gerisini merak etme sen” anlayışı üzerine kuran Ankara’nın aklını başına getirmişti.
Rusya’nın Ukrayna’ya düzenlediği saldırılar, hava savunma sistemlerinin önemini de gösterdi.
Türkiye, son yıllarda çok katmanlı hava savunma konsepti üzerine kurulu ciddi projelere imza attı.
Bazı projeler ise hâlâ devam ediyor.
Vatan savunmasında dışarıya bağımlılığı azaltacak söz konusu milli projelerin ne kadar gerekli olduğunu ve kendi hava savunma ağımızı tamamlayana kadar S-400’lere ihtiyaç duyduğumuzu gördük.
Rusya’nın Ukrayna’ya saldırıları adeta bağıra çağıra geldi.
Putin bu savaşta Moskova’nın kuklası Çeçenistan ve Belarus rejimlerini de kullanıyor.
Kiev, ABD ve Avrupa’nın kendisini koruyacağına inanıp beklemek yerine o ülkelerdeki Rus karşıtlarına yatırım yapsaydı Rusya’ya karşı daha geniş alanda güçlü bir direniş gösterebilirdi.
Vatan savunmasını sınırlardan başlatma dönemi artık geride kaldı.