Rahmetli Özal, “21. Asır Türk Asrı olacaktır.” sözünü söylediğinde bunun bir hayal olduğunu düşünmüştük. Bu, millî ve manevî duygusu ağır basan toplumun büyük çoğunluğu için “hayali bile cihana değer” niteliğinde bir sözdü. Uzun zamandır içine kapanmış imparatorluğun mirasçısı nesillerin torunlarının zihninde küllenmiş hafızalar, tazelenmeye başladı. Nitekim Özal, rahmetli olmadan önce Türk devletlerine uzun bir yolculuğa çıkmıştı. 80’li yıllarda büyük ve güçlü devlet muhayyilemiz kabarırken 90’lı yıllar kayıp ve kargaşa yılları olarak tarihe geçti.
Yıl 2023. Türkiye Cumhuriyeti 100.yılında. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “Türkiye Yüzyılı” muştusuyla yeni bir hedef koydu milletin önüne. Artık eskisi gibi bu muştu bizi tereddüde sürüklemiyor. Çünkü geçen 20 yılda buna dair çok alametler yaşadık. Türkiye, dünyanın her yerinde diplomatik, ticarî ve askerî olarak gücüyle ve projeleriyle var oldu. Komşusuna selam vermekten korkan ülke, dünyanın farklı coğrafyalarında varlığını hissettirdi. Bölgesel güç oldu, küresel güç olma yolunda yürüyüşüne devam ediyor.
Türkiye yüzyılı yürüyüşü, küresel güç olma yolunda çok boyutlu ve çok eksenli olarak sürdürülmelidir. Bulunduğumuz coğrafyadan dalga dalga yayılan iyi ilişki halkaları oluşturulmalıdır. Bu halkaların başına Türk dünyası ve İslâm ülkeleri konmalıdır. İkinci halka Avrupa ve Balkanlar, üçüncüsü ise Afrika’da başlayan açılımlar olmalı ve bunlar daha büyük adımlarla devam ettirilmelidir.
Bu kutlu yürüyüşün temelinde ise mazlum milletlerin sesi olmak vardır. Dünyanın neresinde bir mağdur ve mazlum varsa sahip çıkılmalı, merhamet elini uzatmaktan asla vazgeçilmemelidir. Seçim döneminde girilen polemiklerin kurbanı olunmamalıdır. Meseleye daha planlı ve daha stratejik bir akılla yaklaşılmalıdır. Büyük devlet olmak insanlığın cazibe merkezi olmaktan geçer. Türkiye, gönül coğrafyasının mazlumlarına kucağını açarak bunu ispatlamıştır. Şimdi bunu bütün insanlık için yapma çabasında olma zamanıdır. İnsanlığın dertleriyle dertlenenlerin azaldığı bir dünyada meseleye sahip çıkmak, Türkiye Yüzyılı’nın daha hızlı oluşmasına katkı sağlayacaktır.
Türkiye Yüzyılı’na girmeden önce geçen yüzyılın iyi bir muhasebesi yapılmalıdır, diye düşünüyorum ancak bu konuda çok da emin değilim. Geçmişle yüzleşmeye çok hazır olduğumuz söylenemez. Geçmişe yönelik çok fazla tabularımız olduğu için belki de bu işe hiç girişmemek lazım. Yeni bir beyaz sayfa açıp iyi işleri kaydedip yeni işler için kolları sıvamak daha faydalı olacaktır. Büyük devletler geçmişe yönelik çok fazla okuma yapmazlar, daha çok önlerine bakarlar.
Açıklanan yeni kabine ve atamalar toplumda büyük yankı uyandırdı. “İşte Türkiye Yüzyılı’nın ekibi” diye konuşulmaya başlandı. Bu teveccühün yüklediği sorumluluk yerine getirilmelidir. Seçim döneminin kısır ve anlamsız tartışmalarına asla geri dönülmemelidir. Her alanda yapılacak çok iş var ancak beklentilere de cevap verilmelidir. Erzurumlunun dediği gibi “3 E” çok önemli: “Ekonomi, Eğitim, Ehlâk.” Bunlara bir dördüncü boyutu ekleyelim; kültür ve sanat. Hepsinden önemlisi “Ehlâka devam olmalıdır efendiler.”
Türkiye Yüzyılı, kaynağını; birilerini yok etme ve ezme düşüncesinden almaz. Yapılmak istenen emperyalistlerin yaptığı gibi bir sömürge düzeni kurmak değildir. Hedef, daha âdil bir dünyada barış içinde yaşamanın mücadelesini vermek olacaktır.