Son günlerde korsan Fransız okulları ve Paris 2024 Yaz Olimpiyatları nedeniyle Fransa gündemimizi fazla meşgul etmeye başladı. Olimpiyat açılış programı rezil sahneler nedeniyle büyük eleştiri aldı. Ülkelerin spor takımlarının Sen Nehri’nde teknelerle geçiş yaptığı merasimde “pijamalı Türkler de” vardı. Paris Olimpiyatları ayrı bir yazı konusu. Ben bugün size Fransız, Alman ve diğer ülkelerin açtığı korsan, merdiven altı okullardan söz edeceğim.

Millî Eğitim Bakanımız Prof. Dr. Yusuf Tekin açıklama yapıncaya kadar konudan haberdar değildik. Bazı ülkelerin büyükelçiliklerine kendi sınırlarında kalmak kaydı ile görevlilerin çocukları için okul açabilme ve kendi müfredatlarını uygulama imkânı verilmiş. Ancak Fransız, Alman ve diğer ülkelerden izin verilenler dışında 12 okul daha açmışlar ve buraya yüzde 90 oranında Türk öğrenciler almışlar. Türk çocukları Millî Eğitim Bakanlığının sisteminde görünmediği için eğitimsiz kabul ediliyorlar. Bu okulları bitirenler Bakanlığın kapısına dayanarak bize denklik verin diyorlar. Bakanlık diyor ki “Böyle bir okul yok, hangi denkliği vereceğim.”

İşin daha vahim boyutu bu okullarda ülkeler kendi müfredatını uyguluyorlar. Örneğin Fransız okulunda Türk çocuklarına Türklerin Ermenilere soykırım uyguladığı anlatılıyordur herhâlde. Çünkü Fransa Parlamentosu sözde Ermeni soykırımını tanıdı. Gelin görün ki Ermenistan Başbakanı “Soykırım Rus uydurmasıdır.” dedi ama Fransızlar konuya Fransız kalmayı tercih ediyorlar.

Bakan Tekin açık sözlü bir insan, bütün samimiyetiyle konuyu izah ediyor. Çözüm üretmek için büyükelçilerle görüşüyor ancak nafile. Adamlar “sömürge zihniyetini” sürdürmek peşindeler. Bakan diyor ki “Ben diyorum ki ya kardeşim! Bak, biz sizin müstemleke (sömürge) gördüğünüz ülkeler gibi değiliz. Biz bağımsız ve millî bir devletiz. Dolayısıyla bizim literatürümüze göre burada eğitim vermek istiyorsanız, bizim koşullarımıza göre hareket edeceksiniz. Gelin, bu okulları meşru hâle getirelim.” Daha ne desin Bakan! Açık, net bir şekilde yetki ve sorumluluklarını hatırlatıyor.

Fransızların tavrından daha acı olanını söyleyeyim mi? Fransız okullarında yetişmiş bu ülkenin önde gelen gazeteci ve yazarları “efendilerinin” imdadına yetişiyorlar. Ne imiş efendim; Bakan bu okullarda din dersi okutmak istiyormuş ancak buna izin verilmediği için okulları kapatmak istiyormuş. Bu okullar kadar kafanıza taş düşsün! Yok böyle bir ucuz kahramanlık. Bu mavraları yıllarca millete “irtica, gericilik” diye dayattınız. Biz kimsenin “gâvurluğuna” karışmıyoruz, siz de milletin diniyle, imanıyla oynamayın. İftira atarak ortalığı karıştırmayın.

Bütün bu iftiralar karşısında açıklama yapan Bakan’a “koro” hâlinde saldırıyorlar. Allah muhafaza Fransızlar ülkemizi işgale kalkışsa bu adamlar bunlara ajanlık yaparlar. Yazıklar olsun size… Gazeteciliğin sınırlarını aşan Fransız zihniyetlilere bir de “her şeyi” bilen akademisyenler katıldı. Ağır ifadelerle Bakan’a saldırıyorlar. Çok fazla ciddiye almamak lazım ama ağızlarının payını da vermeyi ihmal etmemeli. Bunların nesli tükeniyor, biraz da ondan feryat ediyorlar.

Ancak bir gerçeğin altını çizmek durumundayım; yalanı, iftirayı yüksek perdeden söyleme cesaretini gösteren ar damarı çatlamışlara gerekli cevap verilmezse mikroplar kangrene dönüşebilir. O nedenle meseleleri çözerken açık, samimi ve sürekli milletle iletişim içinde olmak yapılacak işlerin başında gelmelidir.   

Not: Şehit İsmail Heniyye’ye Allah’tan rahmet diliyorum.