Medyada her gün trafikte yaşanan acı haberleri izliyoruz. Trafikte zikzak yaparak ilerleyen sürücü aynı aileden 3 kişinin ölümüne sebep oldu. Sabıkalı olan sürücüyü arkadan başka araçla gelen babası kaçırdı. Emniyet şeridinden ilerleyen araca yol vermeyen sürücü hamile hanımının yanında linç edilmek istendi.  Arabasının üzerine çıkarak tekmelendi, aracın aynası kırıldı. Bu ve benzere birçok akla hayale gelmeyen çılgınlıklara şahit oluyoruz. Bir taraftan ibret alıyor diğer taraftan trafiğe çıkmaktan korkuyoruz. Bu orantısız tepkiler, güç kullanımları büyük sıkıntıların işareti. Hatta bu yazıyı yazarken bir gözümde haberlerde bir canavarlık haberi daha; arabasını çizen taksicinin tepki gösterdiği üç kişi tarafından darp edildi, kafasında işe kırıldı.

Toplumun haleti ruhiyesini gözetlemenin en kolay yolu araçla trafiğe çıkmaktan geçiyor. Arabaya binince canavarlaşan, ezikliklerini, sıkıntılarını, sevinçlerini trafikte gösteriye dönüştüren onlarca vakaya rast geliyoruz.

Büyük şehirlerde yaşayan herkesin acelesi var. Herkes bir an önce menziline ulaşmak için trafikte savaşıyor. Tabii yoğun trafiğin insani olarak izahı zor. Artık büyük şehirlerin zahmeti rahmetini bastırmış durumda. Büyük şehirlerde yaşayan büyük çoğunluk adeta kendini kapana kıstırılmış gibi hissediyor. Ancak yine de bu “vahşi ormana” gelmek için adeta yarış yapılıyor. Bilgi iletişim teknolojileri nedeniyle artık köyler, kasabalar şehir oldu, rahatlığı ucuzluğu da işin cabası.

Daha önce “Trafik Dervişleri” adlı bir yazı yazmış herkesin birbirine iyilik yaptığı bir trafik ortamında iyiliklerin dalga dalga yayılacağını ve bunun sonucunda huzurlu bir topluma ulaşacağımızı anlatmıştım. Kötülüklerin bulaşıcı olduğu gibi iyiliklerinde bulaşıcı olacağını unutmayalım. “Trafik magandalarıyla ilgili bir yazı yazmak istiyorum.” diye bir arkadaşıma söz edince o da daha önce yaşadığı bir hatırayı anlattı: “Yoğun trafikte ilerken önümde sinyal vererek şerit değiştirmek isteyen sürücüye elimle işaret ederek geçmesini belirttim. Ancak sürücü yanlış anladı ve camını açarak bana hakaret etmeye başladı. Bende iyilik yapmak için böyle davrandığımı bunu neden hakaret olarak anladığını anlatmaya çalışırken hakaretin dozajını artırınca yanımda oturan emniyet mensubu arkadaş arasında arbede çıktı ve istenmeyen bir sürü pişmanlık yaşadık.”

Arkadaşım “Kırık Cam Teorisi’ni duydun mu” dedi. Kısa bir araştırma yaptım. Bu teori 1969 yılında ABD’de suç psikoloğu Philip Zimbardo suç oranı yüksek bir sokağa plakası olmayan kaportalı bir araç bıraktı. Bir benzer aracı da zengin bir sokağa bıraktılar. Yoksul sokağa bırakılan araç kısa zamanda talan ediyor. Zengin sokağındaki araç uzun süre sağlam kalıyor. Sonra zengin sokağındaki aracın kelebek camı kırılıyor ve daha sonra o araçta kısa zamanda talan ediyor. Zimbardo bu deneyden şu sonuca varıyordu. “İlk camın kırılmasına ya da çevreyi kirleten ilk duvar yazısına izin vermemek gerek. Aksi halde kötü gidişatı engelleyemeyiz.”

Tek çözüm olmamakla beraber kötülükleri çoğalmadan önlemeliyiz. İyilikleri çoğaltmak için yüreğimizi ortaya koyarsak kısa zamanda daha güzel sonuçlar alırız.