Hayatta her şeyin bir yeri var.
Her şey bir doğaya, bir fıtrata sahip.
Bunu bozmaya kalktınız mı, bedelini ağır ödersiniz.
Üstelik bedeli sadece bozanlar değil, bozduranlar da öder.
Tüm toplum olarak öderiz.
Geriye dönüş de mümkün olmaz.
Küresel çapta pompalanan değersizlik akımından ülkemiz de, insanlarımız da payına düşeni alıyor.
İnsan kendi kendisini, bile isteye öğütüyor. Bundan da büyük zevk alıyor.
Değersizlik tsunami etkisiyle her şeyi yok ediyor ve bizleri duyarsızlaştırıyor.
Kan kaybediyoruz. Farkında mıyız?
Savruluyoruz. Hissedebiliyor muyuz?
Değişiyor ve dönüşüyoruz. Umurumuzda mı?
Yoksa kalabalık içerisinde akınıtıya kendimizi kaptırmış, bilinçsiz, hissiz ve umursamadan akıp gidiyor muyuz?
Sorunlarımızı görebiliyor muyuz?
Görmek yetmez; çözüm üretme adına birşeyler yapıyor muyuz?
Sadece birşeyler yapmak yetmez; kendi değer dünyalarımızdan hareketle mi yapıp eyliyoruz?
Konuştuğumuz dil ve kullandığımız kavramlar bize mi ait?
Yoksa başkalarının dili ile konuşuyor, kendimizi başkalarının kavramları ile ifade ediyor, sorunlara çözümleri başkalarının yönlendirmesi ile mi arıyoruz?
Nerede duruyoruz? Ne yapıyoruz?
Durduğumuz yer ile yaptıklarımız birbiriyle uyumlu mu?
İnancımızı, değerlerimizi ve imkânlarımızı kullanabiliyor muyuz?
Bizim, insanı ve eşyayı değersizleştiren anlayışa dönük söyleyecek bir sözümüz olmalı değil mi?
Biz bugün ne söylüyoruz?
Akıntıya kapılıp gitmemizi engelleyecek sabit bir duruşumuz, akıntıya kapılanları kurtaracak bir anlayışımız ve duyarlılığımız olmalı değil mi?
Yoksa kaygılarımız değişti; çıkarlarımız ve konforumuz güdümünde mi hareket ediyoruz?
Söyleyecek sözümüz mü tükendi, söz söyleyecek takatimiz mi?
Bizim için ‘emri bil maruf, nehyi anil münker’, yani ‘iyiliği emretmek, kötülükten nehyetmek’, vazgeçilmezken, arkamıza attık, unuttuk mu onu?
İnsanlarımızdaki değişim aileye ve topluıma sirayet ediyor.
Toplum bir asit gibi şahsiyetleri eritiyor ve kendi kalıbına sokuyor, kendisine benzetiyor.
Sorunlarımız katlanarak büyüyor.
Toplum olarak örnek insan çıkarma, model insan yetiştirme yetimizi kaybediyoruz.
İnsanı kaybedersek neyi kazandığımızın bir önemi yok, kaybetmişiz demektir.
Allah’ın rızasını kazanmaktan gayri bir çıkar gütmeden, yardıma muhtaç insanlara el uzatabiliyor muyuz?
Çaresizlere çare, umutsuzlara umut olabiliyor muyuz?
Yoksa gemimizi hamaset rüzgarları yüzdürüyor, kendimize keyif çatacak limanlar mı arıyoruz?
İnsan yerinden edilirken, insan özgürlük parantezinde değersizleştirilirken ne yapıyoruz?
İnsana eğitimi, insanı değerli kılacak eylemleri ve hizmetleri çalışmalarımızın odağına koymadan bu iş olmaz.
En büyük ve en önemli yatırım insana yapılan yatırımdır.
İnsanı harcamamalı, insanı harcatmamalıyız.
İnsanı harcayan akım ve yönelimlere aldırmazlık yapamayız.