Bayramlar genellikle tatlıyla özdeşleştirilir. Bayramlar mutluluğun, barışmanın, yeniden başlamanın günleridir. O nedenle bu özdeşleştirme, işin ‘tatlı’ yansımasıdır. Bir güzel deyişimiz var: “Tatlı yiyelim, tatlı konuşalım.”

Bayramları bayram bilip en öncelikli yapılması gereken, küslerin barışmasıdır. Barışma, en çok bayrama yakışır.

Bayramda yine sıla-i rahim yapmak üzere Erzurum’dayım. Her geldiğimde Erzurum’da ‘tarihin yeniden dirilişine’ şahitlik ediyorum. Tarihî-kültürel mirasın gün yüzüne çıkarılması, bu ‘gökyüzü şehrinin’ ihya edilerek gerçek kimliğine kavuşturulması için yapılması gereken çok kıymetli adımdır.

Bugün size, bayram tadında Erzurum’un şirin ilçesi Tortum’dan söz edeceğim. Tortum, Erzurum’un kuzeyinde, yüksek dağların arasında bir ilçedir. Erzurum’dan Tortum’a varınca yayladan inmiş hissi oluşur. Tortum denince akla ilk olarak; göl, şelâle ve Cağ Kebabı gelir. İlçe, bugün çok meşhur olan Cağ Kebabının ata yurdu ve ilk çıkış yeridir. Sanayi haline gelmesi de Tortumlular sayesinde olmuştur.

Mescit Dağları, yazın yaylacıların yağ ve peynir ürettikleri, çayırları biçip kışın hayvanları beslemek için ot topladıkları yüksek platolardır. Mayıs ayında çıkılan yayladan, eylül sonunda köye dönülür.

Kayalıklardan oluşan bu ihtiyar dağlarda büyük çoğunlukla çalı-çırpıdan başka bitki örtüsü görünmez. Buralar koyun, keçi gibi küçükbaş hayvanların yanı sıra büyükbaş ineklerin, öküzlerin otlama alanıdır.

Yüksek dağların derin vadilerinde, çayların kenarlarına sığınmış köylerin nüfusu giderek azalıyor. Az da olsa geri dönüşler yok değil. Bahçelere bakılsa da tarlalar boş duruyor.

Dağlardan gelen kar sularının toplanmasıyla çoğalan çayların kenarında, az ama verimli arazilerde toprağın bereketi ürünlere yansır. Bu küçük bahçelerde lezzetli meyvelerin tadına doyum olmaz. Elma, armut, vişne, kiraz, kızılcık, dut, ceviz gibi ağaçların yanı sıra arpa ve buğday ile beraber patates, fasulye, domates, biber gibi çok sayıda sebze de bu mümbit topraklarda yetişir.

Tortum’un sebze ve meyveleri, markalı üretim yapılmadığı için ekonomiye fazla katılmaz. Az miktarda üretilen bu ürünler, şahsi gayretlerle tüketiciye ulaştırılır. Bu ürünlerin başında duttan yapılan pekmez, pestil ve köme gelir.

Dut ağacı, ülkemizin hemen hemen her yerinde yetişir. Tabiri caizse ‘kimseye eyvallahı olmayan’ ağaçtır. Uzun ömürlüdür. Kocaman ağaçların yeşil yapraklarının altında beyaz enerji dolu küçük meyveler, şifa kaynağıdır. Dut yaprakları ateş düşürücü, ödem atıcı, sindirim dengeleyicidir; kan şekerini düzenlemeye destek olur. Haziran ayının sonunda meyve vermeye başlayan ağaçlar, sallandırılır. Altlarındaki sergilere dökülen dutlar, kazanlara doldurulur. Kaynatılarak pekmezi yapılır. Pekmez, enerji vermenin yanı sıra dolaşım sistemini düzenler, öksürüğü azaltır, vücut bağışıklığını artırır. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı gibi her sabah bir kaşık içenin günü bereketli olur.

Tortum’da dutlar, yeni yeni olmaya başladı. Ben dut yedim ama sözü güzel bir türküyle bağlayalım.

Dut ağacı boyunca

Dut yemedim doyunca

Mutlu bayramlar dilerim.