Bilgi fikri, fikir sistemi, sistem anlayış ihtiyacını doğurur.
Hayata nasıl bakmamız gerektiğini gösteren, bilgiden süzülerek hikmete çevrilen şey diyebiliriz anlayışa.
Bilgi, ansiklopedik bir hafıza kartı olarak değil, insana kazandırdığı bakış açısıyla önemlidir. O anlayışı kazanamadığınız zaman “kitap yüklü …” tabirinden öteye geçemezsiniz.
Bilginin anlayışa çevrilmesi nasıl gerçekleşir? Bilgi fikri, fikir sistemi, sistem anlayışı doğurur.
Bilgiye nereden ve nasıl bakmalıyız? Nispet noktası dediğimiz şey işte burada devreye girer.
Terkip sırrı… Un var şeker var yağ var, ama helva değil. Helva olabilmesi için bir terkibe ihtiyaç var. Usta bir elin dokunuşuna, bir nispet noktasına, bir dünya görüşüne…
Mesela Fıkıh.
Fıkıh, fert ve toplum hayatına dair ölçülere göre koyulan kurallardır. Çerçevesini Fıkhi kaidelerin çizdiği hayatın içinde yaşarız fert ve toplum olarak. Fıkıh, fehm kökünden gelir, Fehm ise anlayış demektir. Fıkıh kurallarını bilgi olarak öğrenebilir, ezberleyebiliriz. Fakat fıkhi kaide insana bir anlayış kazandırmamışsa, kuru bilgiden öte bir anlam ifade etmez.
Anlayış, hayata ve hadiselere nasıl bakmamız gerektiğini gösterir. Anlayış kazandırmayan kuru bilgi ya yobazlığa döner yahut insanın kendini ilahlaştırmasına yol açar. Yaşadığımız bu günlerde fıkıha dayandırılarak yaşanan cinnet halinin sebebi “anlayışa dönemeyen” kuru bilgidir.
Mesela Tarih!
Geçmişte yaşanan hadiseleri ele alan, hadiselerin gelişimini oluş şeklini vesair bilgileri ele alan “tarih” ilmine bu bakış açısıyla göz atalım.
Meşhur bir tarihçi: “Kapısının önünde iki kişinin kavgasına şahitlik eden beş farklı kişiye kavgayı sorduğunu, her birinden ayrı gerekçe ve oluş şekline dair bilgi aldığını söyler ve ekler: Daha yeni gerçekleşmiş bir hadiseye bizzat şahitlik eden bu insanların her biri farklı anlatırken tarih yazmanın zorluğunu siz takdir edin.”
Tarih, tarihe nereden ve nasıl baktığına göre bir mana ifade eder. Bilgi olarak bir savaşın tarihi, tarafları nerede olduğu ve sonucu üç aşağı beş yukarı herkes tarafından ortak bilgi olarak bilinebilir. Bunun ötesinde yaşananları bir dünya görüşünden yansıyan anlayış çerçevesinde ele almak ise “baktığın yeri” gösterir. (Günümüzde objektif bakmak denilen şey ‘egemenlerin’ empoze etmek istedikleri düşünceyi dayatmasının bir yöntemidir.) Tarih bilgisi, fıkıhta olduğu gibi bir anlayış kazandırabiliyorsa “Tarih şuuru oluşturur”, bu yüzden kıymetlidir. Yoksa kuru bilgiden öteye geçmez.
Anlayış sahibi olmak için bilgi, bilgiye doğru bakabilmek için nispet noktası, nispet noktası için ise tezatsız ve sistem çapında örgüleştirilmiş bir dünya görüşü zorunluluktur.
Günlük politikaların üstünde olan hayati bir şeydir anlayış sahibi olabilmek.
Bugün, ümmetin en büyük problemi, sistem çapında bir dünya görüşüne sahip olamamaktır.
Teşhis olmadan tedavi olmaz.
Osmanlı’nın yıkılışı sonrasında dağılan ümmet coğrafyası toparlanma sürecinde artık. Bir araya gelmek, yapılan yanlışları engellemek ve yeni bir dünya inşa etmek derdindeyiz. Bütün meselemiz bu değil mi Müslümanlar olarak.
Bizi bir araya getirecek, bir hedefe yöneltecek, birlikte nefes aldıracak şey, hayalini kurabileceğimiz yeni bir dünya görüşüdür. Farklı ülkelerde farklı dili farklı kültürü yaşıyor olsak da aynı fikrin aynı anlayışın heyecanını yaşayabiliriz. Varlığımızı ve geleceğimizi kurtaracak yeni bir medeniyet kurmamızı sağlayacak olan fikir, İslam’a muhatap bir anlayışa sahibi olmaktır.
Bu bakış açısına ve anlayışa sahip olamamanın bedelini çok ağır şekilde yaşıyoruz. Savaş bölgelerine bakın, zalimlerin tonlarca ağırlıktaki bombaları tepemizden yollanırken, ümmetin canını ortaya koymuş yiğitleri birbiriyle uğraşıyor. Cephede kazanılan zaferler fikirsizlikten fitneyle, çekişmeyle heder ediliyor ve kaybediyoruz ümmet olarak.
Ülkemize bakın. Artık siyasette, ekonomide, eğitimde, güç olarak Müslümanlar imkân ve yetki sahibi olmuşken yaşananlara bakın. En zor zamanlarda akla hayale gelmeyecek şekilde, mücadelenin içinden gelen insanların, ellerine yetki ve güç geçtiğinde yaptıklarına bakın. Birbirine düşen ve nerdeyse düşmanın yapamayacağı hileyi “kardeşine “ yapar hale gelebiliyor “özgürleştiklerinde” insanlar.
Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in ifade ettiği gibi:
“İslâm yenilenmez. Anlayışı yenilemek gerekir.
Anlayış mı?.. Nurun aynadaki aksi… Aynayı yenilemek.”
Yeni bir çağın başında yeni bir medeniyet inşa etmek istiyorsak bunu günlük politikalarla, mevcut zihin yapısıyla gerçekleştiremeyeceğimiz ortadadır.
Anadolu’dan başlayarak bütün ümmet coğrafyasına sirayet ettirebileceğimiz “İslam’a muhatap anlayış” fikrini kuşanmamız gerekiyor. Eksiğimiz budur. Tamam, olabilmemiz de ancak bununla gerçekleşecektir.
Vesselam.