TAYLAND

26 Aralık 2004 yılında Hint Okyanusu’nun Açe tarafında 9 şiddetinden büyük bir depremden sonra meydana gelen tsunami nedeniyle Endonezya, Tayland, Sri Lanka, Maldiv’de yaklaşık 250 bin insan can verdi. Dev dalgaların vurduğu kıyılarda tatil yapan binlerce turist hayatını kaybetti. Ölenlerin büyük çoğunluğu Endonezya’nın Açe bölgesindendi ve burada 130.000 can gitti. Bu büyük felaket karşısında duyarlılık gösteren Türkiye, kamu kurumlarıyla, gönüllü teşekkülleriyle felaket bölgesinde mağdur olanların yardımına koştu. İnsanımız oralara gittiklerinde atalarımızın yüzyıllar önce bölgeye gittiğini anlayınca hem şaşırdılar hem de mutlu oldular.

Bu büyük felaket zamanında ben MÜSİAD Genel Başkan Yardımcısı idim. Biz de kurum olarak bir yardım kampanyası organize ettik. 5 Şubat 2005’te Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında bölge için yapılan programa ben de katıldım. 6 günde beş ülke ziyaret edildi. Çok yoğun ve hızlı bir trafik yaşandı. Bu seyahati ayrı yazı konusu yapmak istiyorum. Şimdi size Tayland ve Vietnam izlenimlerini aktarmak istiyorum.

Bu gezi vesilesiyle Tayland’a gitme imkânı oldu. Başkent Bangkok’u ve Puket Adasını ziyaret ettik. Gezi resmi ve hızlı olunca çok fazla ülkeyi tanıma fırsatı olmadı. Devlet büyükleriyle yapılan seyahatlerde zamanın büyük çoğunluğu beklemekle geçer. Ankara’da devlet konut evinde kalabalık bir heyetle hazırlıkların bitmesi için saatlerce bekledik. Uçağımız Bangkok’a varınca başbakanımızın inmesi için uçak içinde bekledik. Uçağın penceresinden Tayland tören mangasının başbakanımızı karşılamasını izledik. Sonra biz de indik. Katılımcıların boynuna orkidelerden oluşmuş bir boyunluklar taktılar. Botanik bahçesini andıran havaalanı lokantasında resmi görüşmelerin bitmesi için uzun bekleyişimiz sürdü. Bangkok’u az da olsa tanıma ve görme fırsatını ikinci gelişimde yakaladım.

TSUNAMİDE PUKET ADASI

Başbakanın uçağıyla Puket adasına geçtik. Tayland’ın güneyinde Malezya’ya yakın bir bölgede bulunan Puket adası binlerce turist ağırlayan dünyaca meşhur bir yer. Ancak tsunamiden sonra meşhur plajların olduğu yerlerde tekne kalıntıları, tahta parçaları, ağaç gövdeleriyle dolu idi. Biz gelmeden iki ay önce ziyaretçilerle dolup taşan bu güzel beldede görevlilerden başka kimse yok. Büyük dalgalarda uzak diyarlardan gelmiş kalıntılar adeta bu yerlerin sahibi biziz diyorlar. Mekânlara güzellik verenin insan olduğunu bir kez daha anlıyoruz.

Birinci gelişimde kaçırdığım Bangkok ziyaretini ikinci ziyaretimde yakaladım. Büyük gökdelenlerle geleneksel binaların iç içe olduğu çarpık bir kent görüntüsü verdi bana Bangkok. 8 milyon nüfusuyla bölgenin en önemli şehirlerinden bir tanesi. Uzak Asya uçuşlarının merkezi konumunda. Büyük görkemli bir uluslararası havalimanına sahip. Havaalanında çok sayıda satış yeri var ancak en çok dikkat çekenler masajcılarla orkide satıcıları. Orkidenin yüzlerce çeşidi müşterilerine göz kırpıyor. Çikolataları incelerken bir kutunun üzerinde helal sertifikası gördüm. Biz hala tartışıp duruyoruz adamlar yıllar önce Tayland İslam konseyi tarafından helal olduğu onaylanmıştır diye etiketi görünce hem sevindim hem üzüldüm. Sevindim az sayıda Müslüman’ın yaşadığı Tayland’a helal sertifikası var; üzüldüm bizim gibi Müslüman bir ülkede bunun tartışılır olması.

BÜYÜK SARAY

Bangkok’ta mutlaka görülmesi gereken yerlerin başında Büyük Saray geliyor. Birçok tarihi binalar kompleksinden oluşan saray bir kısmı müze olarak kullanılıyor ve halka açık. Sarayın giriş holünde Osmanlı padişahlarından yanılmıyorsam Sultan Abdülaziz’in portresini gördüm. Sarayın bulunduğu yerde onlarca görkemli rengârenk kubbe ve burçlarıyla dikkat çeken binalar var. Bunların birçoğu tapınak. Bir binanın içinde dünyanın en büyük yatan buda heykeli bulunuyor. Uzunlamasına yatan dev bir metal yığını. Sarı renkli acaba altından mı yapılmış?  Onu soramadım. Heykelin bulunduğu yere girmek için ayakkabıların çıkarılması gerekiyor. Binaların içleri garip heykeller nedeniyle bana tuhaf geldi. Sanki insanı korkutmaya yönelik yapılmışlar. Belki de korkun ve teslim olun diyorlar. Binaların aralarında bulunan bahçelerde tropikal ağaçlarla bezenmiş. Duvarlarla çevrili sarayın içinde ayrı bir dünya dışında ayrı bir dünya var.

Tayland krallıkla yönetiliyor. Biz Bangkok’tayken kralın çok yaşlandığını ancak hala çok sevildiğini ifade ettiler. Sonraki yıllarda Tayland büyük kargaşalar yaşadı. Hatta bir ara Müslüman asıllı bir generalin darbe yaptığını söylediler.

CHAO PHRAYA NEHRİ’NDE TUR

Chao Phraya Nehri Bangkok’un ortasından geçerek Tayland Körfezi’ne dökülüyor. Çamur renginde bir nehir ancak zaman zaman yüzenleri görüyorum. Renginin bozukluğuna rağmen suyun temiz olduğunu söylüyorlar.

Renkli ince uzun teknelerle yaklaşık 1 saat 30 dakikalık bir tura çıkıyoruz. Nehrin kenarlarında küçük sabit teknelerde yaşayan insanlar var. Kıyıya bitişik evlerin bahçelerinde Buda heykellerini görüyoruz. Taylandlıların çok dindar olduğunu ve her evin kendine özgü Buda heykeli bulundurduğunu öğreniyoruz. Rehberimiz Taylandlıların dünyanın en sakin ve yumuşak başlı insanları olduğunu belirtiyor. Ancak daha sonra Tayland’da yaşananları televizyonlardan seyredince aklıma rehberin sözleri geliyor. Ortalığı yakıp yıkanların dünyanın en sakin insanlarına benzemediğini gördük. Demek ki toplumların da bir sinir katsayısı var. Onu zorladığınız zaman başınıza ne geleceğini bilemezsiniz.

Nehir turundan sonra Bangkok’un meşhur balıkçı lokantalarından birisine gidiyoruz. Burası lokantadan ziyade büyük bir akvaryumlu müzeye benziyor. Balıklar cam havuzlarda müşterilerini bekliyorlar. Müşteriler yiyecekleri balıkları seçiyorlar ondan sonra hazırlanan yemekler servis ediliyor. Ancak bu yaklaşım bana pek insani gelmedi. Tamam, balıkların canlı ve taze olmaları önemli ama hayvanların gözü önünde onların arkadaşlarını öldürerek yemenin edepli bir davranış olmadığını düşündüm. İşi abartmamak, ölçüyü kaçırmamak lazım.

MOTORLULAR ÜLKESİ: VİETNAM

HANOİ

Eskiden Türk Hava Yolları her yere uçmazdı. Biz de Vietnam’a gitmek için önce Tayland’ın başkenti Bangkok’a yaklaşık 10 saatlik uçuşla ulaştık. Bangkok’tan Tayland Havayolları Thai ile yaklaşık iki saatlik uçuşla Vietnam’ın Başkenti Hanoi’ye vardık. Hanoi’de tropikal iklim egemen hava müthiş nemli. Hanoi’de Türk Vietnam İş Konseyi toplantısına katıldık. Toplantı yetkililer arasında iyi niyet temennileriyle geçti. Çok az Türkün yaşadığı Vietnam’la dış ticaret hacmimiz 2 milyar dolar civarında.

Vietnam 90 milyon insanın yaşadığı büyük bir ülke. Biz Vietnam’ı daha çok Amerikan filmlerinden biliriz. Hollywood filmlerinde Vietnamlılar acımasız, inatçı ve gaddar insanlar olarak tanıtılır. Öyleler mi bilmiyorum ama bana filmlerde anlatılanlardan daha samimi ve sıcak geldiler. Başkent Hanoi’de 6 milyon insan yaşıyor. Sokaklarda motosikletliler adeta koyun sürüleri gibi bir görüntü veriyor. Geniş caddelerde ikili, üçlü insanların bindiği motosikletler büyük bir hızla, grup halinde ilerliyorlar. Trafik ışıklarında durunca ne kadar kalabalık olduklarını anlıyorsunuz. Genellikle kadınların yüzleri maskeli. Kadınlar yüzlerinin yanmasını istemedikleri için bu maskeleri takıyorlarmış.

Bizim Mahmutpaşa’yı andıran dükkânlarda daha çok spor ayakkabı ve tekstil ürünleri satılıyor. Dünyanın ünlü spor ayakkabı markalarının Vietnam’da üretim üsleri olduğunu öğreniyoruz. Ayakkabıların kaliteli ve ucuz olduğunu öğrenince bizde alım yapıyoruz. Aldığım bir çift ayakkabıyı yıllarca giyindim ama hiçbir bozulma olmadı. Yani tecrübeyle sabit Vietnam’a giderseniz kaliteli ucuz spor ayakkabı alabilirsiniz. İpek ürünleri satan çok sayıda mağaza da var. Amerikan filmlerinden aklımızda kalan kızıl yıldızlı asker miğferleri satan bir dükkândan aldığımız miğferleri kafamıza takarak dolaşıyoruz. Sonra bunun hoş karşılanmadığını öğrenince miğferleri çıkardık. Yine dikkat çeken meşhur hasır şapkalardan hediyelik alım yapıyoruz.

Başkent Hanoi yeşillikler içerisinde kötü binalardan oluşan uyduruk bir şehir. Şehrin ortasında Hoan Kiem Gölü ve etrafındaki bahçeler güzel düzenlenmiş. Gölün ortasında kırmızı renkli köprü yeşil ve mavi rengin egemen olduğu ortama farklılık kazandırıyor. Yine gölün ortasında bulunan tapınak adeta gölün yüzük taşı gibi. Gölün yakınında bulunan Budist tapınağını ziyaret ediyoruz. Dışarıdan kiremit çatılı paralel şeklinde duran tapınaktan içeri girince garip renkli hayvan heykellerinin arasında buda heykeli merkezde duruyor.

Thang Long Water Puppet Tiyatrosu’nda Vietnam’ın meşhur su kukla gösterisini seyretmenizi tavsiye ederim. Su üzerinde kuklalar şekilden şekle giriyor. Tiyatrodan çıktıktan sonra Ho Chi Min anıtının bulunduğu meydanda göl kenarında kahvelerin birinde oturup kahve içtik. Etrafta kızlı erkekli çok sayıda genç var. Gençlerin hali pür melalini izaha gerek yok.

HALONG KÖRFEZİ

Sabah erkenden kalabalık trafiğin arasından Halong Körfezi’ne gitmek üzere yola çıkıyoruz. Hanoi ile Halong arası 200 km civarında. Yol boyunca geniş yeşil arazilerin içinden geçiyoruz. Ara sıra kasaba tarzı yerleşim yerleri var. Ancak bu yerlerde bizim bazı kasabalar gibi kötü şekilsiz binalarla dolu. Hediyelik eşya satan bir alışveriş merkezinde duruyoruz. Birkaç saatlik yoldan sonra Halong Körfezi’ne varıyoruz. Burası denizden yeşil kayaların fışkırdığı tabiat harikası bir yer. Körfezde çok sayıda üzerlerinde kırmızı bayrak bulunan tekneler misafirlere hizmet ediyor. Denizin ortasında irili ufaklı kaya şeklinde adaların arasında başka bir dünyaya doğru tekneyle ilerlerken bu güzel manzarayı hatıralara kaydetmek için bol bol fotoğraf çekiyoruz.

Geceyi körfezde konaklayarak geçiriyoruz. Genelde ziyaretçiler teknelerde konaklıyor ancak biz otelde kalıyoruz. Ertesi gün Hanoi’ye dönüyoruz. Vietnamlılar bizim için folklorik gösterilerin olduğu bir program hazırlamışlar. Gösteriden önce yemek için oturduğumuz masada büyükelçilik görevlileriyle kısa bir tartışma yaşıyoruz. Dün Halong Körfezi’nde balıktan önce gelen yemeğin sıkıntılı olduğunu belirten bir arkadaşım sayesinde o malum hayvandan yemekten son anda kurtulduk. Bunu yetkililere söyleyince yeni ve eski Türkiye üzerine biraz mükâleme ettik.

Seyahat boyunca Vietnam hikâyelerinden oluşan bir kitabı okudum. Genelde seyahatlerde gezi ve rehber kitaplar okunur. Fakat Vietnam hikâyeleri beni gezi kitaplarından daha çok etkiledi…