Suudi Arabistan’ın ders kitaplarında Osmanlı Devleti’ni artık “hilafet” yerine “işgal” olarak nitelemesini nasıl okumalıyız?

Bu soruya cevap vermeden önce bir noktanın altını çizmekte fayda var.

Tarihi “Çöl Kaplanı” Fahrettin Paşa gibi kahramanlar yazar, olayları hizmet ettikleri efendilerinin keyfine göre yorumlayanlar değil.

Dolayısıyla Suudi Arabistan eğitim müfredatını hazırlayanların Osmanlı Devleti ve Medine Müdafaası hakkında ne dediğinin tarihi gerçekler açısından hiçbir önemi yok.

Arap milliyetçiliği yapanlar eskiden beri aynı hezeyanları dile getirirler.

Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın bu adımı, Suudi Arabistan halkını dilediği gibi şekillendirebileceği bir “oyun hamuru” olarak görmesinin ürünü.

Fakat bugünün teknolojisinde doğru bilgiye ulaşmayı engellemek neredeyse imkânsız.

Ders kitaplarında ne yazarsa yazsın, Türklere ve Türkiye’ye karşı önyargısı olmayanlar gerçeğin farklı olduğunu bilecekler.

Ayrıca bu konularda yazıp konuşan ve Osmanlı Devleti’ne hakkını veren çok değerli Arap yazarlar, akademisyenler ve araştırmacılar var.

Suudi Arabistan’ın Osmanlı Devleti hakkındaki söylem değişikliği tamamen siyasi.

Son dönemde medyası ve trolleri aracılığıyla Türkiye aleyhinde yürüttüğü kirli propagandayı bilenler için sürpriz sayılmaz.

Ankara, örneğin Kaşıkçı cinayetinin üzerini örtseydi veya Katar krizinde Riyad’ın yanında saf tutsaydı, Osmanlı Devleti Suudi Arabistan ders kitaplarında “hilafet” olarak kalacaktı.

Suudi Arabistan’ın tavrında şaşılacak bir şey yok.

Asıl şaşırtıcı olan, İslam dünyasının Riyad’ın çevirdiği dolaplar karşısındaki sessizliği.

Suudi Arabistan, tüm Müslümanları ilgilendiren oldukça tehlikeli işler peşinde.

Filistin davasını tasfiye etmeyi hedefleyen Yüzyılın Anlaşması’nın en önemli ortağı olarak plana karşı çıkanlara baskı uyguluyor.

Riyad’ın hedefindeki ülkelerden biri de Ürdün.

Suudi Arabistan yönetimi tarafından İsrail lehine propaganda yapmakla görevlendirilen isimlerden Abdülhamid el-Ğubeyn, Israel Hayom gazetesine yazdığı makalede Ürdün’ü eleştirdi.

Amman’ın Filistin sorununun çözümüne engel olduğunu öne süren el-Ğubeyn, “Suudi Arabistan’ın barışa yeni bakışı” başlığıyla yayınladığı makalede Mescid-i Aksa’nın idaresinin Ürdün’den alınıp Suudi Arabistan’a verilmesini istedi.

Suudi Arabistan’ın Mescid-i Aksa’yı idare ederken daha hoşgörülü olacağını ve “ibadet özgürlüğüne saygı duyacağını” öne sürdü.

Ürdün’ün Mescid-i Aksa üzerindeki vesayeti uluslararası anlaşmalara dayanıyor ve Mescid-i Aksa görevlileri Ürdün Vakıflar Bakanlığı tarafından atanıyor.

Maaşlarını da Amman veriyor.

Mescid-i Aksa’nın idaresine Suudi Arabistan’ı ortak etmek İsrail’in fikri.

Plana göre Mescid-i Aksa üzerinde Riyad da söz sahibi olacak ve buna karşılık Mescid-i Aksa bölünerek bir bölümü Yahudilerin ibadetine tahsis edilecek.

Suudi Arabistanlı yazarın İsrail gazetesinde yayınlanan makalesinde bahsettiği “ibadet özgürlüğüne saygı” ile kast ettiği tam olarak bu.

Muhammed bin Selman Müslümanların ilk kıblesine komplo kurarken İslam dünyasının tek kelime dahi etmemesi anlaşılır gibi değil.