ABD Başkanı Donald Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etmesine karşı çıkar görünse de Mısır’ın perde arkasında kararı desteklediğini ortaya çıkaran ilk New York Times olmuştu.
Daha sonra Mısırlı istihbarat subayının televizyon sunucularıyla gerçekleştirdiği telefon görüşmelerine ait ses kayıtları yayınlanmaya başladı.
Ortaya saçılan tape’lerin her biri ayrı bir skandal.
Her şeyden önce Kahire’nin Filistin davasını tasfiye planlarına ortak olduğu ve Kudüs’ün tamamen İsrail’e bırakılmasına yeşil ışık yaktığı ortaya çıktı.
Mısır istihbaratının medyayı her konuda yönlendirdiği zaten biliniyor.
Bunu anlamak için ses kaydına gerek yok.
Yayınlanan tape’ler bu açıdan yeni bir şey içermese de istihbarat-medya ilişkisine kanıt olarak değerlendirilebilir.
Mısır medyası zaman zaman darbeyi finanse eden Körfez ülkelerine de saldırır.
O saldırıların istihbaratın direktifleri doğrultusunda gerçekleşmediğini artık kimse öne süremez.
Tape’lerin birinde istihbarat subayı sunucuya Kuveyt’te yaşayan Mısırlı bir gencin Kuveytlilerce dövüldüğünü anlatıyor ve “Kuveyt, Katar’ın yanında yer aldığı için bu olayın üzerine gideceğiz. Dışişleri Bakanlığı az önce kınama bildirisi yayınladı. Kuveyt geri adım atar ve Katar’ı desteklemeyi bırakırsa yeniden dost olacağız” diyor.
Bunun üzerine sunucu, Saddam Kuveyt’i işgal ettiğinde Mısır’ın işgale karşı çıktığını hatırlatarak Kuveytlilerin bu iyiliği çok çabuk unuttuğunu söylüyor ve Kuveyt halkı için burada yazamayacağım çirkin ifadeler kullanıyor.
İstihbarat subayı da “Körfez ülkeleri halklarının hepsi böyle” diyerek sunucunun küfürlerini onaylıyor ve ekliyor:
“Onlara mutlaka havuç ve sopayla muamele etmek gerek.”
Sunucu da istihbarat subayının bu görüşünü “Evet, kesinlikle öyle” diyerek destekliyor.
Dikkat ettiyseniz, Mısır istihbarat subayı ve sunucu Körfez ülkeleri halklarına hakaret ederken darbeye destek verenler ve vermeyenler ayrımı yapmıyor.
Örneğin sadece Katar ya da Kuveyt halkını suçlamıyorlar.
“Körfezlilerin hepsi böyle” diyorlar.
Kralından prensine, yöneticilerden sıradan vatandaşa hepsini aynı kategoriye koyuyorlar.
Darbeyi hararetle destekleyen ve şu anda da Mısır’la birlikte hareket eden Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn’in halklarına da aynı gözle bakıyorlar.
“Mısır devleti adına medyaya talimatlar veren istihbarat subayının Körfez ülkelerine yönelik küfür ve hakaretlerine Riyad’dan, Abu Dhabi’den ve Manama’dan tepki gelir mi?”, “Darbeye destek veren ülkelerle Kahire arasındaki ilişkiler yayınlanan ses kayıtlarından olumsuz etkilenir mi?” ve benzeri sorular aklınıza gelebilir.
Bu soruların cevabı: “Hayır”.
Darbeye destek veren Körfez ülkeleri, Abdülfettah Es-Sisi ve adamlarının kendilerine tepeden baktıklarını ve “sağılacak inek” olarak gördüklerini gayet iyi biliyorlar.
Mısır cuntası kendi çıkarlarına hizmet ettiği sürece bu durumu dert etmiyorlar.
Ayrıca Körfez ülkeleri de onları “dilenci” ve “paralı asker” olarak görüyor.
Skandala tepki göstermek yerine sürekli yaptıkları gibi yine Müslüman Kardeşler’i “fitne çıkarmaya çalışmakla” suçlayacak, ses kayıtlarının ortaya dökülmesinde İhvan’ın parmağı olduğunu öne sürecekler.
New York Times’ın Müslüman Kardeşler’in oyununa geldiğini çoktan söylemeye başladılar bile.
Hatta suçluyu dahi buldular.
Haberi yapan Amerikalı gazeteci David D. Kirkpatrick’in eşi Laura Bradford.
Mısır’da yayınlanan darbe yanlısı “El-Yevm Es-Sabi’” gazetesine göre Bradford sıkı bir İhvan yanlısı.
Yüzsüzlükte sınır tanımayan darbecilerin skandallarını örtmek için bu tür saçmalıklara tevessül etmeleri gayet normal.