Suudi Arabistan’daki değişim gözden kaçacak gibi değil.
Süreç sadece Arabistan’ın içini de ilgilendirmiyor. Değişimin siyasi, konjonktürel ve bölgesel etkileri var.
Suudi Arabistan; üretmeyen fakat zengin ve sefahat içinde yaşayan bir ülke. Zenginliğini, kraliyet ailesinin lüks yaşamına ve iktidarın tahkimine odaklamış durumda.
Hikâyenin merkezinde ABD ve Batı ittifakı var.Trump’ın “iktidarınızı bizim askerimiz koruyor” dediği, ABD’ye göbekten bağlı ve diyet borcu hiç bitmeyecek bir devlet resmi görüyoruz.
Bu şartları kendi zenginliklerini koruma ve kraliyet ailesinin çıkarlarını geliştirmek için kurguladılar. Bu durum onların makûs talihi değil. Bir tercih meselesi. Tercihlerini üretmeye odaklı ve bağımsız bir ekonomi üzerine yapılandırabilirlerdi. Bunu seçmediler. Kolay olan cazip geldi. Dolayısıyla boğazlarına da tasmayı geçirmiş oldular.
Geldiğimiz aşamada hiçbir idealist yaklaşımları yok.
Batı uygarlığına alternatif yeni bir çıkış…
Yeni bir medeniyet iddiası…
İslam coğrafyasında vahdet oluşturma…
İslam dünyasındaki yaraları sarma…
Akan kanı ve gözyaşını durdurma… Gibi cümleler Suudi Arabistan için kulağa komik geliyor.
Bir ülke ne kadar zengin olursa olsun, omurgalı bir duruşu yoksa dışarıdan emir almaya mahkûmdur. Ve Suudi Arabistan’ın durumu tam da bu.
ABD Suudileri siyasi, bölgesel ve dini açılımlar yapması için yönlendiriyor, adeta talimatlar veriyor.
ABD için her şey çok güzel… Koruma karşılığında istediği zaman haracını alıyor, Suudi Arabistan’ı da Müslüman coğrafyaya karşı istediği gibi yönlendiriyor ve yönetiyor. Siz zannediyor musunuz ki Mekke’yi, Medine’yi Müslümanlar yönetiyor?
Suudi Arabistan’ın ABD ile geliştirmiş olduğu bu ilişki biçiminin güncel yansımalarına bakalım şimdi.
Suudi Arabistan bölgesel ittifakı oluştururken İsrail ve Mısır’ın yanında pozisyon almayı seçti.
Türkiye ile arası pek hoş değil.
Türkiye’ye çektiği en son operasyon elinde patladı ve Türkiye, Suudileri dünyaya rezil etti. Cemal Kaşıkçı olayından bahsediyorum. Bâtılın yanında pozisyon almanın insanları nasıl canice yaklaşımlara sürüklediğini bu olaydan anlayabiliyoruz.
Suudiler Türkiye ile ilişkilerinde yeni bir tarih algısı inşa ediyorlar. Türkiye’nin bölgesel etkinliğinin artması, küresel ölçekte mazlumların sesini yükseltmesi, Müslüman coğrafyanın ilgisinin yeniden Anadolu’ya dönmesi Suudi Arabistan’ı rahatsız etti.
Tüm gelişmelerin ardından onlar da kendilerince tedbir alıyorlar. Artık okul müfredatında Osmanlı’yı baskıcı ve yağmacı bir yapı olarak gösteren bilgilere yer verecekler.
Yani yıldızı parlayan bir Türkiye ve haset çukurunda agresifleşen bir Suudi Arabistan gözlemliyoruz.
Bir hususa da vurgu yapalım. Suudi Arabistan sosyal medyada Türkiye’yi karalayan bir kampanya yürütse de toplum nezdinde Suudilerin Türkiye’yi seyahat için ciddi oranda tercih ettiklerini görüyoruz. Türkiye bu süreçte dizileri ve diğer soft power dinamiklerini kullanmaya devam ederek halklarla barışık politikalarını sürdürmeli.
Suudi Arabistan’dan gelen çarpıcı bir haberle yazıyı bitirelim. Ülkede yeni açılımlarla birlikte sözde helal bar ve eğlence merkezinin açılışı gerçekleştirildi. Sanırım bundan sonra Suudilerden gelen hiçbir habere şaşırmayacağız.