Bir diriliş provası olarak Kurban’ı yaşarken dünyadaki zulümlere kulak tıkayamazdık, Arakan’ı unutamazdık. İslam coğrafyasına bayram olan bu günler, Arakanlılara soykırım günü olup göç yolu ve ıstırap doğurdu.

Bu acı günlerde bölgeden gelen haberler iç acıtıcı.

Geçtiğimiz üç gün içinde soykırıma maruz kalan 3 bin Arakanlı katliamından sonra cinayet ve tehcir devam ediyor. Müslüman köylerinin yüzde99’unu yok ettiler. Arakanlı Müslümanlar dağlarda sıkışıp kaldı. Açlıkla karşı karşıyalar.

Yapılan şey, Myanmar ordusu tarafından gerçekleştirilen 21. yüzyıl sistematik etnik ve dini temizliği. Bu etnik temizliğin suç ortağı da, Amerikan desteği ile güç kazanan Nobel Barış ödülü sahibi Aung San Suu Kyi tarafından halihazırda yönetilen hükümettir. Bizim analizimiz bu şekilde özetlenebilir.

Peki Myanmar hükümeti için Arakanlılar ne ifade ediyor? Myanmar’ın Budist yöneticileri arasında Arakan Müslümanları genellikle istilacı bir tür olarak betimlenmektedir.

Soykırım yaşanırken uluslararası medyayı da analiz etmeliyiz. Unutmayalım medya yeni dünyanın en önemli aktörlerindendir.

ULUSLAR ARASI MEDYANIN MAKSATLI DİLİ

Bu mecrada bizim gördüğümüzden farklı bir inşa süreci var. Şöyle ki?

BBC, Deutsche Welle, Sputnik ve Reuters gibi uluslararası haber kaynakları Arakan katliamının nedeni olarak “silahlı Arakan’lı militanları / radikalleri” gösteriyor. Peki kimdir bu Arakanlı militanlar? Bu grup; 1984 yılından beri Myanmar hükümeti tarafından tanınmayıp vatansız kalan, 2012’den beri sistematik işkence, katliam ve tehcire maruz bırakılmış bir halkın içinden çıkmış, kıt imkanlarla halkını savunma adına Myanmar devletinin polis ve askeri noktalarına sınırlı baskınlar yaparak bir nevi ‘savunma hareketi’ olarak tanımlanabilir. Kendisini Arakan Rohingya Kurtuluş Ordusu diye tanımlayan bu grubun boyutlarını şimdilik teşhis edemiyoruz. Belki de bu baskınları yapan 5-10 kişilik mahalle çetesi büyüklüğünde dar kapsamlı bir oluşum da olabilir.

Bu küçük grubun verdiği reaksiyon zulüm tarihi içinde doğal seyrinde oluşmuş bir halk hareketi olarak da görülebilir, zulmü meşrulaştırmak için manipüle edilen bir operasyon süreci olarak da anlaşılabilir. 2012’de Amerikan ve İngiliz üst düzey yetkililerinin bölgeyi ziyareti sonrası Arakanlılara artan zulmü biliyoruz. Büyük güçler bir oyunu kurarken kendilerini temize çekecek piyonlarını oyunun içine yerleştirmeyi de ihmal etmiyorlar. Bir nevi oyun içinde oyun kuruyorlar. Bunu yakın tarihimizde ve Suriye-Irak-Mısır-Libya oyununda da çok yakın zamanda tecrübe ettik.

İsterseniz oyunu adım adım şöyle özetleyelim. Arakan’da oyun nasıl kurgulandı? Süreç nasıl yönetildi?

Adım: Myanmar’ın lideri Aung San Suu Kyi’ye Nobel Barış Ödülü verildi. Time dergisine kapak oldu. Medyada barış için mücadele eden bir kadın lider imajı oluşturuldu.Küresel egemenlik için nihai hedef Çin ve Hindistan arasında stratejik-coğrafi konuma haiz olan bölgeyi, 2011’de 50 yıl sonra ilk kez bir Amerikan Dışişleri Bakanı Clinton ziyaret etti.

Adım: 2012’de 3 Budist rahip, işledikleri insanlık dışı bir suçu Müslümanların üzerine yıktı.Adım: Bu olay sonrası cehennemin kapıları Müslümanlara açılmış oldu. İşkence, tecavüz, katliam, tehcir, gasp sistematik olarak başlatıldı.Adım: 2016 Ekim aylarından beri ise Arakan Rohingya Kurtuluş Ordusu adlı bir grup, Myanmar ordusuna yönelik küçük çaplı saldırılar düzenlemeye başladı.Adım: Myanmar lideri Aung San Suu Kyi ise yaptıkları zulmün bahanesi olarak bu oluşumu gösteriyor ve Müslümanları suçluyor. Soykırım ve asimilasyon sözde bahanelerle yumuşatılmaya çalışılıyor.Adım: Myanmar lideri sorunlarının bu çeteyle ilgili olduğunu söylüyor, sivil halka korunacakalrına dair “garanti” veriyor ama pratikte zulüm hiç aralıksız sürüyor.

Konuyu dar çerçeveden çıkarıp büyük resmi irdelersek;

Bu sistem 2011’de sömürü düzeninin içinde Arakan’ı yeniden gündemine aldı.

Dünyadaki bu hakim batı sistemi nasıl işliyor? Sorusunun cevabıdır; Arakan.

Netice olarak;

Uluslar arası arenada Müslümanlar kriminalize edilmiş,

Yine radikalleştirilmiş,

Müslüman nüfus azaltılmış,

Alan boşaltılmış,

Ve bir dertten daha kurtulmuş oluyorlar.

Ve yaşasın hegemonik hakim sistem (!)

Necil Fazıl’ın dediği gibi bunlar: “…Yumurtalarını pişirmek için dünyayı ateşe verirler.”