Üzerine insan dökülmüş kabukların kalabalık ettiği yalnızlığımıza dair yazılması gerekenler var…
Üşüyen bir çocuğu örttüğü için kutsadığı kartonu, mangalı yakmak için kullandığında kendini garip hissetmeyen adamın ruh halini ifade etmesi gerekenler niçin sessiz?
Yer ile göğün ufukta öpüşmesini müstehcen bulduğu için artık uzaklara bakmayan ve bakanı da yadırgayan ‘lüzumsuzluk bakanı’nı görevden almayanı görevden alan yetkiliyi hâlkıma şikayet etmek istiyorum.
Her mevzuu siyasete bağlayıp sosyolojik okuma yaptığını sanmasına rağmen, tek yaptığı ezberini tamamlamak olan gevrek hafızlığı müessesesinin mümessili yeminli mâlî müfterî mahlûku adalet sisteminin hukuksuz çarkında temize çıkaran kirli sihirlilere tahammül edemeyişimi mazur görün. Maruz kaldığım çalınmışlığın alışkanlığa dönmemesi çabasındayım.
Söz konusu ben değilim elbet. Değişim, evet…
Sadede gelmek üzereyken kaçırıyorum durağı. Yeniden kat etmek bütün yolu, adeta tavrım Türk Solu!
Sağdan soldan birer birer astığım çamaşırların dili olsa da konuşsa. Asmasaydım da beslese miydim? Sizce de mantıksız değil mi? Önce soğanı pembeleşinceye kavurdum hep. İstisnasız, hep pembeleşinceye kadar kavurdum soğanı. Tam da kavurduğum pembeleşmiş soğanlarla katil doğanları bir araya getirecektim ki, yanlış tarifi uyguladığımı fark ettim.
Temel meselemiz galiba bu; tarif yanlış!
Ne şahıslar toplumdan haberdar, ne toplumun şahıstan haberi var.
Ne denli uzaklaştık yakınlaşırken!
Yeni dünya düzeninin danışman kuruluşu ordular olmalıydı. Gıda şirketlerinden daha insaflı olduklarına şüphe yok. En azından barışı yaşatmak için savaşırlar. Sadece gen haritasının kadastrosuyla ilgilenen gıdacıların acımasızlığına “acımadı kiii, acımadı kiii” dememizin anlamı kalmadı artık.
Sattık dünyanın anasını!
Çok ayıp!
Sistemin kiralık haline getirdiği insanoğluna yakıştı mı bu laf!
Çiçekten böcekten bahsederek pembe tablolar çizip dünyanın en güzel tebessüm eden adamı olduğumu ispat edercesine dudağımı dudağımdan yarım yamalak ayırıp selfi hareketine katkı sağlamak varken, nedir şimdi yaptığım!
Üzerimize yapışmış alışkanlıklardan kurtulmanın tek yolu hapşırmak!
Emin olun insanoğlunun kurtuluş reçetesi hapşırmak!
Etraftakilere hoş görünmek için ağzının içine hapşıranla, Afrikalı bir çocuğun susuzluktan ölmesine sessiz kalan arasında teorik açıdan pek bir fark yok.
Lütfen insanlığı serbest bırakalım. Sözünü etme cesaretimiz yoksa en azından hapşırığımızı özgür bırakalım.
Ya da şöyle diyelim:
Ne yollar bildim lastiğimi patlatan
Ne zor geldi küçükken dilime hipopotam
Yine su aygırı demedim ayıp olmasındı
Çok ayıp oldu
Çoğu susuz ve aygırdı