İsveç, fikir özgürlüğünü bahane ederek, Kur’an-ı Kerim’e ve Müslümanlara yönelik büyük hakarete izin verdi.
Aynı İsveç’te geçtiğimiz sene içerisinde Yahudilere hakaret eden bir İsveçli siyasetçinin görevinden alındığını biliyoruz. Olayın haberlere yansıdığı tarih; 16 Ekim 2022. İsveç'te aşırı sağcı İsveç Demokratlar Partisi'nin üst düzey üyelerinden Rebecka Fallenkvist, Yahudi soykırımında hayatını kaybeden Anne Frank hakkında sosyal medya hesabından "aşağılayıcı yorum" yaptığı gerekçesiyle partiden uzaklaştırıldı.
Evet, anlaşılan söz konusu Yahudiler olunca olaylar, fikir özgürlüğü bağlamında değerlendirilmiyor. Mevzubahis olan İslam ve Müslümanlar olunca, hakaret bu kadar kolay oluyor öyle mi?
Batı’yı işte bu çifte standartlar ve ikiyüzlülük batıracak, bundan emin olun.
Ne ilke ne değer ne de başka bir norm yoktur ki arka planında bir tutarsızlık olmasın.
İSVEÇ’İN GELECEĞİNDE İSLAM VAR
Yapılan araştırmalara göre, İsveç’te İslam’a olan ilgi giderek artıyor.
2050 yılına kadar Avrupa’da tahmini Müslüman nüfus oranları ciddi oranda artacak görünüyor. Pew Araştırma Şirketinin verilerine göre her üç kişiden birinin Müslüman olması bekleniyor.
Danimarkalı siyasetçinin Kur’an yakma ahlaksızlığına izin verilmesi, İsveç‘in kendi toprakları içinde de barış zeminini sarsması anlamına geliyor.
İsveç’te yaşayan Müslümanlar kendilerini ne kadar güvende hissediyorlar ve bununla birlikte değerlerine saygı duymayan bir ülke yapısı içinde aidiyet duygusunu nasıl koruyacaklar?
İsveç’in İslam’a yönelik ortaya koyduğu ikircikli tutumların sahaya yansımasını nefret suçlarının geldiği seviye ile anlayabiliriz. Son zamanlarda yapılan araştırmalara göre İsveç’te işlenen nefret suçlarının %6’sı İslamofobik kökenlidir. Bu realite ne yazık ki Müslüman gençleri de çeteleşme, marjinalleşme ve radikalleşme eğilimine sevk etmekte. Ki ülke yönetiminde Müslüman kimliğiyle yükselemeyen, siyaset ve bürokraside görünür olamayan gençlerin, cam tavanlarla aşağı itilen Müslüman kitlelerin kendilerine yönelik bu aşağılayıcı tavırları sorgulaması da çok normal bir sonuçtur.
İsveç bu anlamda Türkiye’nin uyarılarını ciddiye alıp, gerçek bir demokrasi anlayışını ortaya koymalıdır. Fikir özgürlüğü bağlamında tüm inançlara eşit mesafede kalmayı başarabilmelidir. Aksi takdirde önce kendi halkı içinde ayrılıklar ve uyumsuzluklar baş gösterecektir.
BATMAN NEYİ HAYKIRDI?
İsveç’i en çok da PKK ve FETÖ’ye verdiği destekle tanıyoruz. Ayda birkaç kez Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, bayrağımıza, ülkemize yönelik terör faaliyetleriyle gündem olan bu ülke elbette Türkiye özelinde başka illegal işlerin de içerisinde yer alıyor.
Bu faaliyetlerin başında teröre finansman sağlama, teröre sahada tecrübe ve beceri aktarımı sağlayacak eğitimleri STK kılığında hayata geçirme, Türkiye’de Doğu Anadolu ve Güneydoğu özelinde sekülerleşme projesini uygulayan sivil toplum örgütlerine destek olma vs.
Buradaki amaç, Kürt vatandaşların dindar kodlarını dejenere ederek, vatan duygusundan koparma, aile bağlarını yok etme, aşiret geleneğini bitirme üzerine kurguludur. Tüm bu faaliyetlerden ne murat ediyorlar? Bölünmüş bir Türkiye; köleleştirilmiş, piyon haline getirilmiş; inancı, değerleri yerle yeksan edilmiş, tarihi bitirilmiş bir Kürt kimliği.
Biliyorlar ki Türk ile Kürt, İslam mayasıyla birbirine omuz vermiş ve yüzyıllar boyunca önce Haçlıların sonra da emperyalistlerin oyununu bozmuştur. Kimliği, namusu, dini, nesli, bayrağı korumak ancak bu şekilde mümkündür.
Peki İsveç’teki âdî olay karşısında binlerce Batmanlı vatandaşımız sokaklara dökülerek İsveç’e neyi haykırdı?
Değerlerimize, dinimize dokunamazsınız!
Dinimiz, bayrağımız, vatanımıza el süremezsiniz!
Bu olaylar Kürtler üzerinden kurgulanan sekülerleşme ve terör projesinin tutmadığının çok önemli bir göstergesidir.
Evet, Kur’an-ı Kerim’e saldırı sonrası siyasi olarak cevabı en güzel şekilde Cumhurbaşkanı Erdoğan vermiştir ve fakat sosyolojik olarak da en güzel cevap, üzerlerinde türlü oyunlar oynanan Batman’dan gelmiştir.
Yaşasın İslam.
Yaşasın Türkiye kardeşliği.