Sinemamızın son dönemde kazandığı ivme her alanda kendini farklı şekilde gösteriyor. Festivallerde alınan ödüllerin yanı sıra gişe verileri de endüstri ve sektörün somut göstergesi. Bu çerçeveden baktığımızda sinemamızda alarm zilleri çalıyor diyebiliriz. Gişe verilerine baktığımızda 2014’te bilet satış miktarında zirveyi gördük. 61 milyonu geçen bilet satış verisini 2015’te gerileme takip etti. Yüzde 1,7 düşüş sonucunda 60 milyonu zorlukla geçen bir tablo ortaya çıktı. 2016’da ise yılın ilk 19 haftasında gerileme yüzde 14 seviyesinde. Yıl sonuna doğru bir sürpriz yaşamazsak 60 milyonun altında bilet satış sayısıyla karşılaşacak gibiyiz.

Bu tabloyu meydana getiren sebeplerin en belirginine bakıp küçük bir uyarıda bulunmak gerekiyor. Son yıllarda gişe verilerinin coşmasında sinemaların AVM’lere taşınmasının etkisi büyük. Bunun yanında ise komedi filmlerinin çokluğu ağır basan etken.

Buradan gidelim…

2005’ten beri istikrarlı şekilde yükselen grafiğin başlıca müsebbibi komedi filmleriydi. Yılmaz Erdoğan, Cem Yılmaz, Şahan Gökbakar, Ata Demirer gibi isimlerin filmlerinin yanına Düğün Dernek, Kolpaçino gibi projeler eklenince her yıl en çok izlenen 10 filmden 8’ini komedi yapımları oluşturdu. Furya devam etmekle birlikte bu filmlerin izlenme oranı düşme eğiliminde. Birbirini tekrar eden projelerin sürekli perdeye çıkması, bir yerden sonra balonu söndürmeye başlayacak. Tam o virajda olduğumuzu söyleyebilirim. Yenilikçi olmayan, halkın damarına dokunmayan yapımların rağbet görmesi eskisinden daha zor.

Peki, ne yapmak lazım?

Galiba sinemamızın artık yeni bir ‘furya’ya ihtiyacı var. Tahminimce bu da ‘tarihi’, ‘epik’ yapımlar olacak.

Geçmişiyle yeni barışan toplumuz. Tarih romanları, kitapları, tarih içerikli televizyon programları ‘top’ yapmış durumda. Bunun sonucunu sinemada görmeyi beklemek hayalperestlik olmasa gerek. Televizyonun sinemayı delicesine beslediği bir dönemden geçerken bunun olma ihtimali artıyor. Dikkat ederseniz, komedi başta olmak üzere bütün ‘reyting canavarı’ televizyon yapımlarını beyaz perdede görüyoruz. Muhteşem Yüzyıl’ın olumsuz örnekliği sonrasında Diriliş Ertuğrul dizisinin halktan gördüğü teveccüh, yakın ve uzak tarihe yönelik yapımların artmasının önünü açtı. Ve bu tarihi yapımların sinemamızı besleme zamanı geldi.

Geçtiğimiz günlerde Kültür Bakanı Mahir Ünal ile dar çerçeveli bir toplantıya iştirak ettim. Sinemamızın sorunları ve çözüm yollarını ifade etmeye çalıştığım toplantıda Sayın Ünal’dan müjde de aldık. Kültür Bakanlığı, tarihi olaylar ve şahsiyetleri konu alan yapımları destekleyecek bir proje üzerinde çalışıyor.

Devletin desteği çok önemli olmakla beraber, tarihi yapımların sinemada boy göstermesi için elini taşın altına sokması gereken özel sektöre de görev düşüyor. En pahalı sanat olan sinemanın en pahalı örnekleri tarihi/epik yapımlar. Devlet desteği ve özel sektörün teşebbüsü ile bu külfetin altından kalkılabilir.

Sinema, post-modern zamanda ‘gerçeklik yaratan’ en güçlü araç. Gencinden yaşlısına herkes, beyazperdede gördüğü her şeyi ‘var’ kabul ediyor. Tarihi yapımlar söz konusu olduğunda ise anlatılan her şey doğru gibi algılanıyor. Bu somut veri önümüzde duruyorken üzerimize düşen, tarihi yapımlarda doğru konuların dürüstçe ve en doğru şekilde aktarılmasını sağlamak…

Sektörel ve endüstriyel olarak bu konuda önce davranan karlı çıkacak. Sinemaya yapılan yatırımların geri kazanılması hususunda tarihi yapımların ciddi katkısı olacağını düşünüyorum.

Önümüzdeki dönem sinemamızdaki canlanmanın yeniden sağlanması için tarihi/epik yapımlara ağırlık verilmesi gerekiyor. Sektördeki herkes ona göre hazırlığını yapıp çalışmalara başlamalı. Bu damar ihmal edilmemeli, beslenmeli.