Abdülfettah El Sisi liderliğindeki Mısır cuntası halkın özgür iradesiyle seçilmiş meşru Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’yi askeri darbeyle görevden uzaklaştırdığından bu yana her fırsatta terörle kararlı bir şekilde mücadele etmekten bahsediyor fakat ülkede terör eylemleri azalacağına daha da artıyor.
Darbeden sonra iyice azan faili meçhul terörden ve akan kandan Mısırlı Hıristiyanlar da nasiplerini fazlasıyla alıyor.
Aralık ayından bu yana Kahire, İskenderiye ve Tanta’da kiliselere yapılan saldırılarda 70 kişi hayatını kaybetti.
Son olarak da Minye kentinde Hıristiyan Kıptileri taşıyan otobüse kimliği belirsiz kişilerce ateş açıldı ve 28 kişi öldü.
Mısır’da zaman zaman Hıristiyanlara yönelik gerçekleşen bu tür eylemlerde derin devletin parmağı olduğu inancı yaygındır.
En azından Mısır cuntasının her türlü güvenlik önlemine ve OHAL’e rağmen Hıristiyanları korumakta başarısız olduğu söylenebilir.
Fakat Abdülfettah El Sisi yönetimindeki rejim bu başarısızlığı fırsata dönüştürme peşinde.
Minye’deki çöl yolunda gerçekleştirilen katliamdan birkaç saat sonra Mısır Hava Kuvvetleri’ne ait savaş uçakları Libya’nın Derne kentine saldırı düzenledi.
Kahire, hava saldırılarında Derne ve Çevresi Mücahitleri Şura Konseyi’nin ana karargahının hedef alındığını ve Minye katliamını gerçekleştirenlerin Derne’de eğitildiklerini önü sürdü.
Derne ve Çevresi Mücahitleri Şura Konseyi ise Hıristiyanlara yönelik katliamla hiçbir ilişkisi olmadığını ve hava saldırılarının meskûn mahalleri hedef aldığını açıkladı.
Bu sorunun birden çok cevabı var.
Mısır cuntası öncelikle dikkatleri ülkedeki başarısızlıktan başka yöne çekmek, Batı’ya küresel terör örgütlerinin hedefinde olduğu ve terörle mücadele ettiği mesajı vermek istiyor.
Kurbanların Hıristiyan olmasına Avrupa ve Amerika’nın nasıl yaklaşacağının farkında.
Fakat asıl hedef cuntanın Libya üzerindeki emellerini gerçekleştirmek ve Arap Baharı karşıtı cephenin desteklediği Halife Hafter’e destek olmak.
Körfez ülkelerine bağımlı kalmanın riskini bilen Mısır cuntasının Libya petrollerinde gözü olduğu sır değil.
Derne’ye düzenlenen hava saldırılarının devam etmesi ve hatta Mısır ordusunun Hafter’e destek amacıyla Libya’ya müdahalesi sürpriz olmaz.
İşin ilginç tarafı, Minye saldırısını DAEŞ üstlenirken ve Kahire de DAEŞ’i suçlarken hava saldırılarına hedef olan ise DAEŞ değil, DAEŞ’i Derne’den kovan ve örgüte karşı savaşan Derne ve Çevresi Mücahitleri Şura Konseyi.
Yani DAEŞ’ten intikam operasyonu adı altında DAEŞ karşıtı bir grup vuruluyor.
Bu da DAEŞ bahanesinin Hafter’e karşı savaşan devrimci güçlere saldırı için kullanılan bir kılıf olduğunu gösteriyor.
Nitekim Hafter, Mısır ordusunun Derne kentine düzenlediği hava saldırılarına kendisine bağlı güçlerin de katıldığını açıkladı.
Trublus’taki uzlaşı hükümeti ise Libya’nın egemenliğinin ihlal edildiğini söyledi ve saldırıları kınadı.
Bu arada, Derne’yi vuran hava saldırılarından kısa süre önce önemli gelişmeler yaşandı.
Mısır Genelkurmay Başkanı Mahmud Hicazi, 17 Mayıs’ta Bingazi’ye giderek Hafter ile görüştü.
Daha sonra ABD Başkanı Donald Trump, Arap ve İslam ülkeleri liderleriyle Riyad Zirvesi’nde bir araya geldi.
Abdülfettah El Sisi ve BAE Veliaht Prensi Muhammed Bin Zayed de Riyad’daydı.
Zirvenin hemen ardından BAE ve Suudi Arabistan medyası Katar’a adeta savaş ilan etti.
Tüm bu gelişmeleri üst üste koyduğumuz zaman şu sonuç ortaya çıkıyor:
Arap Baharı karşıtı Riyad – Abu Dhabi – Kahire ekseni, ABD’nin yeşil ışığıyla İslami ve devrimci gruplara yönelik yeni bir saldırı başlattı.