Sahip olduklarımız bizi biz yapar. Onları taşıdıkça bir yaşama biçimi kazanırız. Onlar bizi konuşturur, düşündürür ve davrandırır. Öyle ki çevremizdekiler, “O şöyledir” dediklerinde, bizde sürekli bulunan ve rengini veren şeylerden söz ederler. Meselâ, “O öfkelidir, en ufak bir şeyde bağırır çağırır”, “O yalan söyler, hangi sözü doğru bilemezsin”, “O çok sessizdir, kimseye hayır diyemez”, “O melek gibidir, elinden ve dilinden iyilikten başka bir şey çıkmaz” gibi. Bizi tanımlayan bu hallerimiz, karşımızdakilerde bir kanaat oluşturur ve bizim halimize uygun davranırlar.
Zihnimizde ve gönlümüzde bulunan ev sahibi konumundaki bilgi ve duyguları, Allah (cc) ve Resulüne (sas) göre düzenleme mücadelesi vermezsek, içimizdeki yaban taraf ortaya çıkar ve beden şehri ormana döner. O zaman da ortaya çıkan hal bizi yönetmeye başlar. İnsanın duyguları hangi tarafa doğru güçlenirse, dalın rüzgârın etkisiyle eğilmesi gibi insan da o tarafa doğru eğilir. Eğildiğimiz taraf ise, gönlümüzün aktığı taraf olur. Bunun adı sevgidir.
Sevgi bir yağmurdur. Yağmurun diğer adı da rahmettir. Rahmet hangi toprağa düşerse o toprak hayat bulur. Hangi toprağa düşerse orası yeşerir ve yaşanacak yer haline gelir. Hangi toprağa düşerse o toprağın kimyası değişir ve ölü iken dirilir. İnsan zihni ve gönlü de mümbit bir toprak gibidir. Ne ekilirse o zihin ve gönül toprağına ekilmiş bir tohum mesabesinde olur ve yerleşir, kök salar ve bulunduğu alanı kaplar. Manzaramızı da onlar oluşturur.
Sevgi hangi gönüle düşerse, o bir rahmet, bereket ve lütuftur. O gönül, yenilenir, şenlenir, kurumuş melekeler canlanır, insanın ruhu nefes alır ve dünyaya bakışı değişir. Sevilmek değil, sevebilmek marifettir. İnsanı dirilten, yönünü ve ilgisini yeniden dizayn eden, her hücresine huzur, coşku ve adanmışlık aşılayan bir yeniden var olma süresidir. Sevgi ne tarafa doğru olursa, o tarafa doğru yoğun bir akış başlar. Engellenemeyen bu akışın yönü, Rahman’a (cc) doğruysa, bu ayrı bir ikram ve lütuftur. Yanlış tarafa ise, o adanmışlık, hedefini şaşıran ok misali o şahsı nereye götürür bunu sadece Allah (cc) bilir.
Sevmek önce öğrenilen sonra kazanılan bir duygudur. Biz anne babalar, kendimizi, Rabbimizi, eşimizi, çocuklarımızı ve hayatın her bir zerresini sevmeye ayarlı olmazsak, çocuklarımız bizde, para, makam, mevki, sosyal statü vb. sevgiler görüp, biz de onları buna teşvik ettiğimizde, müthiş bir bereket fışkıran taze yüreklere bu sevgi tohumlarını ekmiş oluruz. Zihnimizde bulunup ta hayata ancak teğet geçebilen Allah (cc) sevgisi ve Kur’an ahlakı, hayatımıza şimdiki gibi teğet geçmeye devam eder. Biz ise, zihnimizde ve arada dilimizde bulunan ulvî idealler niye çocuğumuzda bulunmadı diye hayıflanıp dururuz.
Çözüm; heybedeki tohumları değiştirmektir… Biz çiftçilerin görevi, toprağı hazırlamak, sağlam tohumlar saçmak ve rahmet için ellerimizi Yaradanımıza (cc) açmaktır.