Evlât! Nasılsın, nasıl gidiyor?
Seninle konuştukça kafama sorular üşüşüyor Usta. Bazen altından nasıl kalkacağım diye düşünüyorum.
Sen konuştuklarımızı yük gibi algılarsan taşımak zor gelir. Oysa sen taşıyan değil, taşınansın. Ulaşmak istediğin gayen ve yolculuk hâli, seni daima bir yerden bir yere, bir hâlden diğerine taşır. Sen taşındığını fark ettiğinde, her gördüğüne başka bir mana vermeye başlar ve öğrenirsin. İşte o zaman, sana yolda eklenecek iyi hâller var demiştim ya; o iyi hâlleri hissetmeye ve artık onlarla düşünmeye başlarsın.
Onlar neler acaba?
Bunlar öncelikle niyetinin ve yolda olmanın bereketidir. Ömür, bir yolda olma sürecidir. Bir taraftan uzaklaşırken diğer tarafa yaklaşırız. Herkesin yolculuğu aynı yönedir aslında ama herkes ayrı ayrı güzergâhlar, vasıtalar ve yol arkadaşları seçer. Bu ise insanın kimyasını da yolun kimyasını da değiştirir. Yolculuğun, rotasından çıkarsa seni yorar. Bak evlât, bu son görüşmemiz. Artık bundan sonra birlikte belirlediğimiz yol haritasına veya arzularına göre ilerlemek senin elinde.
Neden? Neden ayrılıyorsunuz?
Senin için. Kuşlar yavrularını yuvadan uçurmazlar mı? Anne babalar evlâtlarını kendi hayatlarına yolculamaz mı? Ben de pek çok kimse gibi, ömür yolculuğunun bir kısmına eşlik edip, gereken azığı verdikten sonra ayrılacağım. Bundan sonrası, dualarına paralel bir yolculuk olacak. Ve hep hatırla ki sen zaten hep yalnız bir yolcusun, herkes gibi...
Yol, nereye gideceğini bilenlere açılır.
Evlât! Yolculuğun farkında olanlar, her adımda boyut kazanırlar. O zaman yol, yol olmaktan çıkar ve ona eşlik eden bir arkadaş oluverir! Kucak açar, taşır yolcuyu ve besler, eğitir, ona boyut katar. Her adımında ilerleyen zaman, mekân, kişiler ve şeyler; yeni görüntüler, yeni hayaller ve yeni öğrenmeler katar. Çoğu zaman yorulur. Engebeler yavaşlatır, eğler. Kimi zaman düşürür, kimi zaman ise bir dal uzatır, kaldırır. İşte bu düşüp kalkmalar, yol sevdasına dönüşür yolcuda.
Hayatta olmanın hakkını ver, huzurla ilerle.
Her günün bir hakkı vardır evlât. Hatta her saatin, her dakikanın bile. Zamanın içinden geçer insan. Zaman onu sarıp sarmalar ve kendinden izler bırakır; yüzüne, yüreğine, saçlarına ve ellerine... Sen zamanın içinden neleri yüreğine aldıysan ya yükün olur ya da kanatların. Her baktığın şey, her gördüğün ve hissettiğin şey; senin için var edilmiş, sana hizmet etsin diye... Gülümse onlara, selâmla. Kendi yüreğini de kat güneşin ışıltılarına, derenin pırıltılarına, rüzgârın fısıltılarına; onlar seninle anlamlı. Onurla doğrul, alnın ak, başın dik olsun. Her zaman sende olması gereken gülümsemeni yay yüzüne.
Yol bir zenginlik kaynağı, yolculuk ise zenginleşmektir.
Elinde haritası olanlar, ana güzergâhın rotasına sahip demektir. Ara sokakları ve yan yolları sen kendin ana hedefe uygun seçmeye çalışacaksın. Yanılınca doğru tarafa yönelip, aslolanın yolda olmak ve aynı istikamette ilerlemek olduğunun şükredici gerçeğini hatırlayıp, kendi alnından öperek yola devam edeceksin. Sen ancak kendi yolculuğunu yönetebilirsin. Yolun açık, iraden güçlü, imanın kavi, kendine ve yaratılanlara sevgin daim olsun. Allah’a (c.c.) emanet ol evlât!..