Bir filmin en önemli başlıklarından biri senaryo. Film dili dediğimiz maddelerin başında geliyor. Zira her sanat eserinde olduğu gibi film de bir fikirden doğuyor. Fikir, senaryonun başlangıç aşamasıdır.
Senaryonun ne kadar önemli olduğunu anlatmak artık abesle iştigal. Bize gerekli olan bu değil gibi. Senaryonun tam olarak ne ifade ettiği ve nerede durduğu hususunu irdelemeliyiz?
“Senaryo bir filmin en önemli aşamasıdır” diyen çok. Meşhur bir ifadeyle; iyi bir senaryodan kötü bir film çıkabilir ama kötü bir senaryodan iyi film çıkmaz. Çok doğru. Kesinlikle doğru.
Fekat bence senaryonun bittiği nokta konusunda yanılıyoruz. Daha doğrusu, senaryonun, sadece senariste ait olduğuna dair bir kanı var.
Nedir o halde?
Filmin her aşamasında olduğu gibi yönetmen, esasında senaryonun da sahibidir. Senaryo, yönetmenin elinde tamamlanır. Yani, post prodüksiyon aşamasında.
Elbette sinemaya dair her meselede olduğu gibi senaryo konusunu ele alırken de ikiye ayırmak gerek. Ticari işler ile bağımsız/festival/sanat filmi dediğimiz çalışmalar aynı şekilde yürümüyor. Yürümesi de beklenemez. Çünkü birinde filmin sahibi yapımcıdır (istisnalar kaideyi bozmuyor), diğerindeyse yönetmen. ‘Yönetmen sineması’ dediğimiz şey de bu zaten. Ayrımı zaruri kılan bir durum olduğu için kavramsallaştırmada buraya varılmış.
Yönetmen sineması ürünlerinin çoğunda zaten senarist ile yönetmen aynı kişidir. Ya da sürekli çalıştığı biridir. En azından senaryoda kendisi de vardır. Çünkü filmin sahibinin, yani bütün mesuliyetin yönetmende olduğu bir yöntemde senaryo da yönetmene ait olmalıdır.
Senaristin yönetmenden başka biri olduğu durumlarda da esasında manzara değişmez. Zira senaryo, kurgu ile biten bir süreçtir.
Filmin başında kaleme alınan ve onlarca ‘draft’ geçiren, sonra çekimine başlanan senaryo, çekim/prodüksiyon aşamasında değişir. Kimisinde değişiklik küçüktür, kimisinden büyük. Çekim aşaması biter. Ve bütün malzemeler masaya gelir. Post prodüksiyon dediğimiz aşamada kurgu, renk, ses tasarımı ve her türlü efekt uygulaması yapılır. Ve senaryo burada da değişir.
Yani bir filmin senaryosu, film bittiğinde sona erer. Senaryoya bu gözle bakmak gerekir.
Bu minvalde düğününce, bir senaristin post prodüksiyon aşamasından, çekim aşamasından ve senaryo yazımı dışındaki bütün aşamalardan haberdar olması gerektiğini görüyoruz.
İşte bu yüzden senaryo meselesine bütünlüklü bir açıdan bakmalıyız.
Senaryo edebi bir metin değildir.
‘Kalemi iyi olan’ senaryo yazabilir gibi yanlış bir kanı var. Olmaz. Edebi bir kalem gerektirmez senaryo. Teknik bir metindir nihayetinde. Ancak senaristte olması gereken elbette hikâye gücüdür. Sahne kurgusu için gerekli olan hayal gücü ve zekâdır. Tecrübe ile birleşince tadından yenmez.
Böylesi mühim meseleler elbette bir köşe yazısında değerlendirilip tamamlanamaz. Burada ifade edebileceklerimiz özet şeklindedir.
Bitirirken şunu söylemem gerekir…
Sinema, bütünlüklü bir iştir. Sanat, bütünlüklü bir ruh halidir. Senaristin yönetmenden, yönetmenin kurgucudan, görüntü yönetmeninin yapımcıdan farklı ruha sahip olduğu durumlarda aksama kaçınılmaz. İşte bütün bu aksamaları toplayabilecek kişi yönetmendir. O yüzden işin patronudur. O yüzden bütün eleştiriler yönetmene yöneliktir. Ve tam da bu yüzden senaryoya da başından sonuna hakim olması gereken, film bittiğinde senaryoyu tamamlayan kişidir.
Ve evet. Türkiye’de senaryo sorunu var. Bütünlüklü olarak meseleye böylesine hâkim olma ve kıvam ile alakalı bir sorun var.